16 Şubat 2013 Cumartesi

BİR FİLMİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI




Zaman zaman korkma ihtiyacı duyarım. Kanal kanal dolaşıp, korku filmi ararım. Elbette bol kanlı, vurdulu-kırdılı gerilim filmlerini bu kategoride saymıyorum. Daha çok bilinmezlik ve gizem dolu olayların işlendiği film türlerinden gideriyorum adrenalin ihtiyacımı. İşte bu nedenle, hafta sonu çok reklamı yapılan, Şeytan Çarpması adlı filme gittim.
Şeytan Çarpması, Katolik Kilisesi’nden Rahip Moore’un, ihtimaller üzerine kurulu bir hukuk davasını anlatıyor. Tabi bu arada onun avukatlığını yapan, agnostik* bir avukatın hem kendisiyle hem de davayla ilgili mücadelesini beyaz perdeye taşıyor. Filmin iki iletisi var seyirciye: Rahip Moore Emily’nin hikayesi ile Katolik Kilisesi’ne ilgiyi arttırmak istiyor, avukat ise; Moore’un inançlarını kabul etmeyebilirsiniz ama işini iyi yaptığını kabul etmelisiniz diyor. Bir de Emily’nin ellerinde oluşan stigmata*... Bu da izler kitleyi mucizelere inanmaya çağırıyor... Filmin geri kalan bölümü ise gerçekten insanı korkutuyor.
Aslında derdim bir film eleştirisi yazmak değil...
Konum, bir cemaatin, Katolik Kilisesi cemaatinin, son dönemlerde Amerika’daki faaliyetlerinin hangi noktalara ulaştığı ve bizim ülkemizde de bu rüzgârın nasıl estiği ile ilgili.
CNBC-E televizyon kanalını izliyor musunuz bilmiyorum ama ben bu kanalı sıkça izliyorum. Dizilerinde işlenen konular, insana özgü duyguların yapmacıksız, yalın bir anlatımı... Sorgulanan yaşamlar, kafa karıştıran iç yolculuklar... Kısaca insana dair her şeyi bulabilirsiniz bu dizilerde. Hele de NİP/TUCK...
Geçenlerde, bu dizide, ellerinde oluşan stigmatadan kurtulmak istediğini, bunun için estetik olmak için doktora geldiğini söyleyen bir genç kızın konu edildiği bir bölüm vardı... Bu kız basit bir fahişe olduğunu ancak sığınacak bir yeri olmadığı için kilisede kaldığını ve bu yaraların rahibe tarafından kutsal bir işaret olarak tanıtıldığını, kendisinin azize gibi gösterilerek kursun devamının sağlandığını söylüyordu. Yalancılığı onu rahatsız ediyordu. Ama bir kez azize ilan edilmişti ve tüm hastalar, ondan şifa bekliyordu. Rahibe bu durumdan memnundu. Çünkü kiliseye olan ilgi artmıştı ve bunun sürmesi gerekiyordu...
Dizinin tamamını anlatmak niyetinde değilim... Ama kızın yalancı olduğu, yaraların ise rahibe tarafından kutsal kitaba uygun olarak yapıldığı ortaya çıktı.
Sonuçta herkesin aklı karıştı, hiç kimse neye inanacağını, neyin doğru olduğunu irdelemeye başladı.
Bundan sonra Amerika’da, başını Katolik Kilisesi’nin çektiği ve tüm muhafazakarları etrafında toplayan bir hareket başladı. Ve CNBC-E televizyonu nation blinding company (ulusu körleştiren şirket) olarak topa tutuldu. Elbette bunu yapanın da Yahudiler olduğunda karar kılındı. Ve yine yeniden bir Yahudi düşmanlığı körüklenmeye başlandı.


Bakınız ülkeler arasındaki dengelere... Bizim ülkemizin bazı aydın geçinenleri de Amerika’nın Katolik Kilisesi gibi bir Yahudi düşmanlığını nasıl hayata geçirmekteler.
Adı şöyle olanlar Sebataycı, soyadı böyle olanlar Yahudi dönmesi...
Ve yine onların ifadesine göre Türkiye’de 2,5 milyon Yahudi dönmesi var ve ülkemizi satmaya çalışıyorlar... Ülke elden gidiyor...
Böylece, iddia edilen sayıdaki kişi hedef tahtası durumuna getirilmiş oluyor.
Şimdi söyler misiniz hangisi doğru?
Rahip Moore mu, Agnostik avukat mı, Katolik Kilisesi’nin nation blinding company tanımı mı, yoksa bizim bazı aydınların 2.5 milyon kişiyi hedef göstermesi mi?
Dünyanın neresinde olursa olsun, bakar mısınız hangi kesimler benzer olaylarda benzer tavırlar alıyor?
Rota nereye olursa olsun sanırım insanlık her şeye rağmen kendini arıyor...



* İnsanın, kendi deneyimleriyle elde ettiği olguların ötesinde hiçbir şeyin varlığını bilemeyeceğini ileri süren öğreti. Agnostisizm hem bir terim , hem de felsefi kavram olarak Thomas Huxley tarafından ortaya atıldı. Huxley agnostik sözcüğünü hem geleneksel Yahudi-Hıristiyan tanrıcılığını, hem de tanrıtanımazlık öğretisini reddederek Tanrının varlığı sorununu ortada bırakan düşünürler için kullandı. Terim daha sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci öğretileri kapsamıştır. Agnostisizm, tarihsel olarak bilimin denetiminden yoksun insan düşüncesinin düştüğü büyük yanılgılara bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. İlk tepkiyi Yunan antikçağ bilgicilerinden duyumcu sofistler vermiştir. Onlara göre bilgi duyuların sonucudur  ve duyular dışında bilgi edinemez ve herkes için geçerli bilgi olamaz.
* Hristiyanlık inancına göre Stigmata denen bu yaralar Hz.İsa'nın çarmıha gerilirken
vücudunda açılan yaraları temsil etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder