CUMHURİYET DÖNEMİNDE
TÜRKİYE’DE
BATILILAŞMA
HAREKETİ İÇİNDE
TANGO
MÜZİĞİ ve
DANSI
GÜNÜMÜZE GELİŞ
CUMHURİYET
DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE
BATILILAŞMA HAREKETİ
İÇİNDE
TANGO MÜZİĞİ
VE DANSI ,
GÜNÜMÜZE GELİŞİ
----İÇİNDEKİLER----
1-ETİMOLOJİ VE YAKLAŞIMLAR
2- KÖKENİ ,
TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE GELİŞİMİ
3-TÜRKİYE’DE
BATILILAŞMA HAREKETİ VE TANGO
4-GÜNÜMÜZDE TANGO
5-SONSÖZ YERİNE
6-DİPNOTLAR
7-KAYNAKÇA
1-ETİMOLOJİ VE YAKLAŞIMLAR
(...) Müzik veya dans olarak ortaya
çıkmasından çok önce,1803 tarihli El Diccionario De La Real Academia
Espanola,tangoyu, tangano kelimesinin bir türü olarak almış ve tanganoyu kemik
veya taşla oynanan bir oyun (aşık), diye tanımlamıştır.
Enrique Corominas ise; Diccionario Etimologico adlı etimolojik sözlükte Arjantin
dansı olarak belirttiği tango sözcüğünü,onomatopeyica ses bakımından çağrışım
yapan kelimelerle açıklamak istemekte.Coronimas’a göre “tangue,16.yüzyılda
Normandiya’da yapılan bir dansın adı ve tingeltangel 1872 yılında Almanların
hafif müzik çalınan cafe’lerin adıdır”,demektedir.
Bu konuda
kuşkusuz en doğru hükmü vermesi gereken İspanyol Dil Akademisi’nin 1803 tarihli
sözlüğünün 1869 ve 1884 basımlarında da bir değişiklik görülmez,1899 yılına
gelindiğinde Akademi sözlüğü tangoyu iki maddede açıklar:
1-Tangano’ya
bağlı olarak,
2-Zencilerin ve
Amerikalıların dansı ve bu dansın müziği.De Tangir:tacor instrumentos,(Tangir
kökünden:Müzik aletleri çalmak)
Bu sözcüğe haklı olarak Latince bir
kök arayanlar, Akademinin 1899 tarihli notundan sonra sözcüğü “tango
(Latinceden) is,ere,tetiği tactum” gibi ,tangere fiilinin çeşitli zaman
eklerinden biri olarak kabul edip,şu açıklamayı dile getirirler: “Tangere
kelimesi eski İspanyolca’da tangir olarak kullanılmış,daha sonraları ise taner
ve tocar olarak değişmiştir.Tocar’ın en yaygın anlamı,bir enstrüman çalmaktır”.
(...)
Akademi’nin 1984 basımında ise;
Tango:Amerika’ya ait sözcük,
1-Zencilerin veya
Amerika’nın çeşitli bölgelerinde yaşayanların bayramı ve dansı,
2-Arjantin’den
dünyaya yayılan ve birbirine sarılmış,çift olarak dans edilen 2\4’lük ölçüdeki
dans,
3-Bu dansın
müziği ve sözleri,
4-Yerliler
tarafından kullanılan bir müzik aleti,olarak tanımlamıştır.
(...)
Tango’yu bir Afrika sözcüğü olarak kabul ettirmek isteyenler,tambor kelimesine
sığınır.Onlara göre ‘tambor’,Amerika’da yaşayan zencilerin kullandığı bir ritim
aletidir,zaman içinde tambo ve tango olarak isim değişikliğine
uğramıştır.Candombe gösterilerinde kullanılan bir slogan “Toca Tambo” veya
“Toca Tango” eş anlamlıdır; “haydi tambur çal”.Panama’da ve 1800’lerde Buenos
Aires’te zencilerin dans ettikleri yerlere
‘tambor’ dendiğini, ‘barrio del tambor’un ‘barrio negro’(zenci mahallesi) ile aynı şey
olduğunu ileri sürerler.(1)
Nedir tango?
Waldo Frank’a göre:
“Hayatın ve
trajik duyguların estetik biçimde toplumca ifadesidir...Halkın geleneklere ve
olağan hadiselere göre gün be gün yarattığı bir öykü,anlamlı bir
açıklamadır.Belki de dünyanın en popüler olmuş ve en derin izler bırakmış
dansıdır...”
Florencio Escardo’ya göre:
“Tango Buenos
Aires’in kendisidir.Çünkü onunla doğdu, söylendi,dans edildi ve onunla birlikte
algılandı.Uzakta olunduğunda bir tangonun müziğinde duyulan nostalji ne kadar
derinse ,birlikte olunduğunda da ortaya
çıkan birleştirici ruh ve şuur o kadar büyüleyicidir...”
J.Escardo’ya göre:
“Hiç kuşkusuz
tango hüzünlü ve tembeldir,ama Buenos Airesli hüzünlü ve tembel olmayı
sever...”
Ve ,Enrique Santos Discepolo’nun ünlü tanımı ise:
“El tango es
un pensamiento triste que se baila.
Tango,dans
edilen hüzünlü bir düşüncedir...”,der ve romantizmi ekleyerek sürdürür:
“El tango es
un sentimiento que se bailan en pareja.
Tango
beraberce dans edilen bir duygudur.”(2)
2-KÖKENİ ,TARİHSEL
SÜREÇ İÇİNDE GELİŞİMİ
Tango,çok
uzun bir süre büyük kitlelerin ilgisini çeken gerçek bir olgudur.Etki alanını
müzikten çok ötelere genişletebilmiş ve bir milletin sosyo-kültürel yaşamının
açıklaması olmuştur.Ana vatanı olan Arjantin’de dolaylı ve dolaysız olarak
tango olayına karışmamış sanat ve sanatçı yok
gibidir:Şairler,müzisyenler,yazarlar,gazeteciler,ressam ve heykeltraşlar,hatta
politikacılar.Tango sosyal bir üründür.Doğduğu toplumla özdeşleşmiş,onun
yazgısını paylaşmıştır.Tangonun parlak dönemleri,duraklama ve
gerilemeleri,tekrar canlanmaları hep siyasal yaşamın,ona bağlı olarak da
kültürün paralelinde gelişmiştir.(3)
(... )
Her kentin müziğinde o yöre insanının
kimliğini bulabileceğimiz gibi,sokaklarında kendiliğinden doğmuş
mırıltıların,seslerin,sevinç ve hüzünlerin herhangi bir melodide somutlaştığını
görebiliriz.Aynı şekilde tango da Buenos Aires’in ve Buenos Aireslinin
müziğidir.
Buenos
Aires,La Plata nehrinin batı kenarında yer alır.19.asrın ikinci yarısında Eski
Dünya’dan Arjantin’e,özellikle Buenos Aires’e göç eden milyonlarca insan,aradan
bir yüzyıl bile geçmeden bu yeni ülkede beliren hislerini-ki bunlar
öfke,hüzün,vatan hasreti ve düş kırıklığı olmuştur-aşırı bir duygusallıkla
yuğurarak Rio de la Plata’nın en karakteristik ve şaşırtıcı olgusunu dünyaya
armağan ediyordu:TANGO...
Bu dönemde,yani
geçen asrın sonlarına doğru,Buenos Aires,bir tür ‘yalnız insanlarca’ istila
edilmişti.(Nüfusun %70’i yabancı ve %65’i erkekti.) Bu insanlar genellikle
şehrin bakımsız, kenar mahallelerinde,göçmenlerin hep bir arada yaşadıkları ve
conventillo adı verilen kira evlerinde ,her tür insanın barındığı
pansiyonlarda,genelevlerde,yasalara aykırı işlerin döndüğü karanlık sokaklarda
şarap ve cana denilen bir tür şeker kamışı rakısı içiyorlar,şarkı
söylüyorlar,dedikodu yapıyor ve dövüşüyorlardı.Gaucho’lardan,Sicilyalı kanun
kaçaklarından,liman işçilerinden,muhabbet tellallarından ve melezlerden oluşan
bu alt kültürün baş aktörü compadre veya compadrito adı verilen kabadayı tipi
idi.Kendini beğenmiş,gururlu,kavgacı,kıskanç ve cesur bir erkek,bir macho.(4)
Sanırım Celedonio Flores “Tango,hayat kokar ama ölümün
lezzetini taşır...”derken,bu sosyal yapıya dikkat çekmek istemiştir.Yine Jose
Sebastian Tallon “Tango dansını erkeklerin icat etmiş olması
doğaldır.Erkek,soyunu başka türlü nasıl devam ettirirdi ki...”sözü tangonun
ortaya çıktığı ortamın özelliğini ,en çarpıcı şekilde vurgular.
Bu dansın
müziğinde,habaneradan bir parça, milongadan bir parça,nihayet Endülüs ve
İtalyan folklorundan bir parça mevcuttur.
(...)Tango
daha çok genelev dünyasında rağbet görmektedir.Muhabbet tellalları,cafishio
veya cafio’lar ile çoğunlukla fakir Doğu Avrupa’dan gelen sermaye
kadınların,kaçamak yapan maceraperestlerin bu yeni ve erotik dansı rahatlıkla
yapabilecekleri yer ancak bu batakhanelerdi.Tango da yaşama fırsatı bulabildiği
bu yerlerin bütün edepsizlikleri ve kendine özgü dili,Lunfardo ile
yuğrulmaktadır.O günlerdeki tangoların adları bu gerçeği yansıtır:La Punalada
(Kama Darbesi),Farol Colarado (Kırmızı Fener),El Choclo (Mısır Koçanı),La
Cachucha Pelada (Kılsız Vagina),gibi.(5)
Yukarıda
anlatılanlardan anlaşılacağı üzere ,tango kültürel bir olgudur.Şimdi bu olgunun
gelişim sürecine köken itibariyle kısaca değinelim.
Tangonun
kökeninin,XV.yy.’a kadar uzandığı sanılmaktadır.XV.yy.’da şango adlı bir Afrika
ayininin ritimleri,Güney İspanya’da yaygınlık kazandı.O sırada İber
Yarımadası’nın bu bölümünü işgal eden Mağribiler ve bazı yerliler, verimliliği
simgeleyen bu dansı çok sevdi.Ancak bir çok yeni adımla süslenen bu Afrika-İspanyol
dansını,asıl çingeneler ithal etti.Latin Amerika’ya yerleşen
Çingeneler,Arjantin’de (Rio de la Plata tangosu ),Küba’da (Havana’da
tango,habanera durumuna geldi) olduğu kadar,Brezilya (tango brasileiro) ve
hatta Meksika’da bu tangonun çeşitli biçimlerini yarattı.1910’a doğru Arjantin
tangosu,ABD’ye geçti.ABD’de Vernon ve İrene Castle gibi dans çiftleri,tango
adımlarını üsluplaştırdılar;erotizmini hafifleştirdikleri bu dansta,zarif bir
şehevilikten başka bir şey bırakmadılar.1912’de Avrupa’ya geçen tango,İkinci
Dünya Savaşı’nın başına kadar çok tutuldu,ardından bir gerileme (1945-1960)
gösterdikten sonra,dansçıların sevgisini yeniden kazandı.Çeşitlendirilip çok
karmaşık duruma getirilen adımlarla,ileri yürüyüşler,dönüşler,çıkışlar,yön
değiştirmeler,habenara adımları(bedenin hafifçe sallanması ),
gezintiler vb. birbirine karıştırıldı.
Küba
Habanera’sı milonga ve Arjantin
Tangosu’nun kökeninde ,tango ritmi vardır.Hemen hemen aynı şey olan milonga ve
tango ,o sıralarda hızlı ve neşeli bir müzik niteliği taşıyorlardı.Özellikle
bandeneonu da kendine kattıktan sonra tango, içselleştirilmiş ve daha ağır bir
müzik olmaya doğru yöneldi.Bu görünümüyle dansa
olduğu kadar,şarkı ve salt müzikal anlatıma da uygun bir nitelik
kazandı.Kuruluşu sağlam,dramatik,genellikle sevgilisi tarafından aldatılıp
yüzüstü bırakılan erkeğin öyküsünü anlatan gerçek tango-şarkı 1917’de
başladı.Türün ilk büyük yorumcusu olan Carlos Gardel (1890-1935 ),Mi noche
triste adlı plağı bu yıl doldurdu.Celedonio Flores (Mano a mano ),bu dönemin
bir başka ünlü sanatçısıydı.
1925-1935 arasında tangonun gezici elçiliğini yapan C.Gardel ve
sözyazarı Alfredo Le Pera ile birlikte
,uzak bir yer (Buenos Aires) ya da geçmiş zaman teması gibi başka temalar
ortaya çıktı.Dünya bunalımı sırasında tango-şarkı,ahlakçı ve itirazcı Enrique
Santos Discepolo sayesinde kendini yeniledi.40’lı yıllarda şairler,tangoda
şaraptan,çiçeklerden,coşkulardan söz ettiler.
XX.yy.
sonunda Eladia Blazquez adlı bir kadın ,yorumcu olarak Susana Rinaldi’yle
birlikte,tangonun sözcüsü durumuna geldi.Tango müziksel bakımdan zenginleşerek
özerk bir çalgı türüne dönüştü.Başlangıçta temel çalgı gitardı.Piyano yavaş
yavaş gitarın yerine geçerken,bandoneon da flütün yerini aldı.Böylece daha
XX.yy.’ın başında ,örnek tango topluluğu oluştu:bandoneon,keman ya da daha
genel olarak yaylı çalgılar ve piyano.
En büyük
tango bestecileri arasında,şu adları
sayabiliriz:A.Villodo,V.Greco,E.Arolas,A.Bardi,J.C.Cobian,J.de Dios Filiberto,J.de
Caro,A.Troilo,M.Mores,H.Salgan,A.Piazzolla ve J.Plaza.(6)
3-TÜRKİYE’DE BATILILAŞMA HAREKETİ VE TANGO
Tango,hem müziğiyle hem de dansıyla tüm dünyada çok büyük yeri olan bir
kültürdür.Türkiye’de tangonun ilk kez popüler olmasının cumhuriyetin kurulduğu
döneme rast gelmesi tangonun bu değişim içinde simgeleşmesini doğurmuştur.
19.yy.’da Türkiye’de batılılaşma ve kentleşme süreçleriyle birlikte yeni
eğlence ihtiyaçları ortaya çıktı.19.yy. sonlarında “asrileşme” adı altında
Batı’ya ayak uydurma,yani çağdaşlaşma süreci başladı.Cumhuriyet’in kurulmasıyla
bu eğilimler daha da bir önem kazandı.O dönemde batılılaşma çağdaşlaşmayla eş
anlamdaydı.Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte Türk halkı ;
siyasi,ekonomik,idari ve kültürel açıdan büyük değişikliklerle karşı karşıya
kaldı.Fehmi Akgün’e göre; böyle bir dönemde halkın desteğini sağlamada tangonun
önemli bir yeri vardı.(7)
Doğan Hızlan ise;
“Arjantin Tangolarıyla Türkçe sözlü tangoların bende yarattığı duygular çok farklıdır.Arjantin
Tangosu içe dönmeye çağırır,Türkçe sözlü tangolar ise Cumhuriyet Rejimi’nin
balolarını.”,diyerek bir dönemin simgesi olan ve geleneksel kültürle çok
farklılıklar taşıyan tangoların, girdiği her ülkede farklılaştığına dikkat
çekmek ister belkide.
Cumhuriyet’in ilanından sonra ,her cumhuriyet bayramında ,her ildeki
valinin ya da en üst düzey görevlinin başkanlığı altında ,halkevlerinin de
görevlendirildiği birer komite kurularak,balolar düzenlenmesi gelenek haline
geldi.Balolar halk için değildi.Balolara başta vali ,resmi erkan ve eşraftan
kişiler katılıyordu.Baloya katılan erkekler frak giyiyorlardı.Bu dönemde
rumba,bossanova,cha cha gibi Latin dansları yanında valsler,foksrotlar
popülerken,tango da yavaş yavaş en azından kentlerde yaşayan Türk insanının
hayatına girmeye başladı.Artık Türk insanı da çift olarak dans etmeyi
öğreniyordu ya da öğrenmek zorunda kalıyordu.Özellikle cumhuriyet balolarına
katılan resmi erkan ve eşraf,eşleriyle birlikte tango dansı çalışır,bu balolarda
tango dansını en iyi şekilde icra etmeye özen gösterirlerdi.Balolardaki
müzikler ya plaklardan ya da her ildeki
halkevinin orkestrası veya belediye orkestrası tarafından çalınırdı.Askeri
yerlerde ise askeri bandolar çalardı.
Bundan
önce ,Osmanlı döneminde batı müziği alt yapısı oluşmuştu.Örneğin
II.Mahmut zamanında İstanbul’da ilk baloların başladığı
söyleniyor.Yaklaşık aynı dönemde devlet erkanından bazı paşalar Avrupa’ya
gönderilerek, buralarda dans etmeseler bile,en azından balolara katılıp nasıl
dans edildiğini izlemişlerdir.O dönemde bu paşalar bilinen “Osmanlı
ağırlığı”yla böyle şeyler yapmasalar da
halktan insanlar Beyoğlu’nda çeşitli yerlerde gayrimüslim kadınlarla dans
etmeye başlamışlardı.Dans hocalığının geçmişinin bu dönemlere (son Osmanlı
törenleri de dahil ) dayanması muhtemeldir.Beyoğlu’nda bir dans stüdyosu
vardı,en önemli dans hocası ise Panosyan’dı.(8)
Cumhuriyet’in ilk yıllarında dansın ve baloların yayılmasıyla birlikte
Beyoğlu’nda salonlar kiralanıp,balolar düzenleniyordu.Bu dönemde gayrimüslim
kızlar balolardan önce,isteyenlere foksrot,rumba,tango gibi dansları
öğretiyorlardı.Balo öncesinde çalışanlar ,akşam da balolara
gidip,öğrendiklerini buralarda uyguluyorlardı.Dans hocalığı yapan kızlar
balolara ücretsiz giriyorlar,gelenlerle dans ediyorlardı.Bu balolarda
genellikle bilinen tango orkestraları çalardı,ancak çalışma sırasında plaktan
çalışılırdı.
O zamana
kadar Osmanlılarda;bayram,sünnet,düğün gibi belirli zamanlarda ya da halkın
kalabalık olarak katıldığı eğlencelerde sadece köçekler ve çengiler
çağırılır,onlar oynatılırdı.Bu nedenle balolar ve bu tarz eğlenceler, halkın
eğlence kültürüne çok yabancıydı.
Bu dönemde,kentlerdeki geleneksel müzikler
(Yahudi,Rum,Ermeni müzikleri gibi etnik müzikler ) yeni gelişen eğlence
hayatına ritmik açıdan yetersiz gelmeye başladı.Dolayısıyla batıdan gelen
müzikler özellikle Beyoğlu’ndaki eğlence hayatına daha uygun geldiği için halk
tarafından kolayca alınıp uygulandı.(9)
Batılılaşma
hareketi sürecinde halkın alışmak zorunda kaldığı yenilikler ,o kadar da kolay
kabul edilmemiştir.Peyami Safa “Sözde Kızlar” adlı romanında tangonun ilk
başlarda halkın bazı kesimleri tarafından nasıl algılandığından
bahseder.Romanda; aktris olma hevesiyle evinden kaçan Hatice’nin sonradan Belma
adını alarak ,kenar mahallelerden Şişli salonlarına atlamaya çalışırken
,batakhanelere nasıl düştüğü,sonra da savcılığa bir açıklama mektubu bırakarak
intihar ettiği anlatılır.Hatice mektubunda, “Şişli salonlarında fing atanların
ibret verici yaşam öyküsü”nü anlatır. “Eski Hatice,yeni Belma’nın ölüsü
başında çatkılı komşusu feryat
ediyor:-Hatice... Hatice... kız,zavallı kız...seni tangolar öldürdüler!”
Burada kadın, “tango” derken,”halis Türk,dini bütün Müslüman
mahallelerindeki ‘yeni’ kadınları kastediyor:
“Birkaç
sene evvel dekolte bir moda yüzünden işitilen bu isim ,memleketin en kibar
mahallelerine kadar her yere yayılmış,onlarca pek iğrenç bir zihniyete lakap
yerine kullanılmış,bu güne kadar unutulmamıştı.Onlarca tango demek
dinini,milletini sevmeyen,mahallesine,ailesine isyan eden,ırzını,namusunu
satan,her günahı işleyen ve böyle,Allah tarafından,bin türlü hastalıkla
hırıldıya hırıldıya gebertilen mel’un karı demekti.Onlarca, bu memleketteki
açlık ölümlerine kadar her felaketin:Yangınların,koleranın,İspanyol
hastalıklarının,kuduzun bir tane sebebi tangolardı.”(10)
II.Meşrutiyet’ten sonra Türkiye’de özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti
çeşitli yenilikler gerçekleştirmeye çalıştı.Faaliyetlerinden birisi, öğretmen
okulları Darülmuallimat’ı,yani kız ve erkek öğretmen okullarını kurarak
Türkiye’de ilk kez batılı anlamda öğretmen yetiştirmek oldu.İkinci bir
faaliyetleri de “Türk Ocağı” denen kurumları açmak oldu.Buralarda şiir
dinletisi,tiyatro gösterileri yapılıyor,müzik dersleri veriliyor,çeşitli
yayınlar çıkarılıyor ve gençler buralarda bulunan kütüphanelere gelerek kitap
okuyorlardı.Yani bu kurumlarda her türlü kültürel etkinlik
bulunuyordu.Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Türk Halkevleri ve Halk Ocakları’na
dönüşen bu kurumlar kentlerden
nahiyelere kadar yaygınlaşarak faaliyetlerini sürdürdü.Bunların da
kendilerine göre kültürel etkinlikleri,yayınları ve kütüphaneleri vardı.
Örneğin bazı halkevleri ( Ankara,Eminönü,Isparta Halkevleri
gibi), ‘Halkevi Dergisi’ çıkarıyorlardı.Bu dergilerde Türk kültürü,halk
edebiyatı, halk kültürü üzerine araştırmalar,incelemeler,şiirler,hikayeler ve
çeşitli yazılar yayınlanıyordu.Bunun dışında halkevlerinde resim dersleri
veriliyor,sergiler açılıyor,tiyatro gösterileri ve konserler
oluyordu.Halkevlerinde müzik dersleri de veriliyordu.Bu derslerde hem halk
müziği,hem de batı müziği öğretiliyordu.Halk müziği derslerine hem çalgı
(bağlama),hem halk dansları giriyordu.Batı müziği derslerinde;klasik batı
müziği yanında marşlar, serenadlar,valsler, tangolar öğretiliyordu.Bazı
halkevlerinin kendi orkestraları vardı.(11)
1950’li
yıllarda Demokrat Parti iktidara gelince ,Halk Partisi’nin propaganda yerleri
olarak bilinen halkevleri kapatıldı.Daha sonraları halkevleri haklarını aramaya
çalışsalar da,bir daha eski hallerine dönemediler;çünkü kütüphaneler dağıldı
,yayın faaliyetleri durdu,her türlü etkinlikleri sona erdi.Halkevleri,Halk
Partisinin toplumsal örgütü olarak ,partinin öz değerlerini gerçekleştirmeye
çalışan teşkilatlardı.( Bela Bartok,Adnan Saygun’la birlikte Anadolu’da yaptığı
derleme gezisinden sonra yayınladığı kitapta,halkevlerinden “Halkevi Partisi”
diye bahseder.)(12)
Yaklaşık
aynı dönemler olan 1950’lerde,tangonun popülerliği gittikçe azalmaya
başladı.1960’larda da tamamen ortadan yok oldu.Disko devrinin başlaması bunun
en büyük nedenlerinden biriydi.
Murat Belge’ye göre;tangonun ortadan yok olması,o zamana
kadar Latin dünyasının etkisinde olan popüler müziğin ve dansın,o dönemde
Anglo-Sakson dünyasının etkisinin daha baskın bir duruma gelmesindendi.Bu
dönemde cha cha cha ,rumba,mambo,bossanova,ayrıca swing,slow diye adlandırılan
türler vardı.Slow dansta herkes bir şekilde ,sağa sola sallanıp ortalıkta
gezinerek,kendini kurtarırdı.Ancak tango, vals,mambo gibi danslar daha fazla
beceri gerektiriyordu.Bu nedenle disko ve pop dönemi başlayınca kurallı olan bu
danslara rağbet azaldı.(13)
En yaygın
dönemini 1930’lu yıllarda yaşayan tango müziği ,giderek yabancı kaynaklarından
kısmen de olsa arınıp,kimi zaman türk müziği makamlarından da
yararlanılarak,bestelenmeye başlandı.İbrahim Özgür,Necip Celal,Fehmi Ege bu
bestecilerin başlıcalarındandı.Bu dönemde tangoyu,Latin Amerika’daki biçimiyle
Türkiye’de icra eden ilk kişi Orhan Avşar oldu.Seyhan Hanım ve İbrahim Solmaz
1930’larda;Zehra Eren,Celal İnce 1950’lerde en tanınmış tango
yorumcularıydılar.Tango söyleyen sanatçılar arasında en uzun süre sahnede kalan
Şecaattin Tanyerli,adını taşıyan orkestrasıyla Cemil Başargan,Fehmi Ege’nin
oğlu Esin Engin,bu müziği ve dansı, günümüze kadar yaşatmaya çalışan
sanatçılardır.
(14)
Ne ki;
ülkemizde seçkin kültür olarak ortaya çıkan ve seçkin bir sosyal kesimin
simgesi olarak varlığını sürdürmeye çalışan
tango ,popüler kültürün yaygınlaşıp ,baskın hale gelmesiyle; sadece bir
grup tangosever tarafından hatırlandı ve canlılığı korunmaya çalışıldı.1970’li
yıllarda “Tango Sevenler Derneği” adında bir dernek kuruldu.Buna Nedim Erdoğan
önderlik etti ve derneğin birkaç yüz üyesi oldu.Dernek 1980’deki askeri
darbeden nasibini alarak kapatıldı.
4-GÜNÜMÜZDE TANGO
Günümüzde,iktidarın kendini
yeniden yapılandırma süreci görünen o ki;bir dizi restorasyon ile mümkünmüş
gibi görünüyor.Bu çabaların sonucunda, yine,yeniden bir coşku yaratılmaya
çalışılıyor:Cumhuriyet Baloları ve tangolar...Ancak bu balolar ne ilklerine
benziyor,ne de yapılan tangolar o dönemlerin hazzını veriyor.Geleneksel,seçkin
ve popüler kültürün kendine has bileşkesini yaratan insanlarımız,yaşam
alanlarına uygun ve kendilerini ifade edebilecekleri eğlence kültürünü tercih
ediyor.
Ne ki, tangonun ortaya çıktığı
eskinin La Plata Nehrinin batı kıyısını aratmayan,artık ülkemizin kentlerini
kuşatan ,kimilerinin ‘varoş’ diye adlandırdığı yerlerde bolca bulunan compadre
ya da compadrito’ların yerli versiyonları ‘bıçkın delikanlılar’,kendilerini
anlatan tamamen yerli bir tango yarattılar:Acının ,anlaşılamazlığın,açlığın
sefaletin ve kaderin müziğini;Arabesk...Doğaldır ki; yaşamda karşılığı olan her
şey yaşar.Maddi zeminden kopuk olan sanatın her türü yok olmaya doğarken
mahkumdur.Konumuz arabesk olmadığı için bunun üzerinde durmayacağım.Sadece
tangoya,ortaya çıkış itibariyle benzeşmesi anlamında, arabeskin sosyal konumuna
değinmeyi uygun gördüm
Yaşamın ta kendisi olan
tangolar,olanca saflığıyla,bambaşka bir tarzda varoşlarda yaşanırken; Armada
Otel’de,İrish pub’da haftada bir ‘Tango
Gecesi’ düzenleniyor
Cumhuriyet’in ilk yıllarında
olduğu gibi ,yine seçkinleşip yeni bir kimlik kazanmış olan tango,yine seçkin
kültürün üyelerince nostalji gecelerinde esiyor.
. Bunun dışında,tangonun bütün
dünyadaki gelişim çizgisine paralel olarak,Türkiye’de de eski parlak günlerini
çoktan geride bırakan Türkçe tangolar,bugün bir avuç idealist tarafından yaşatılmaya
çalışılmaktadır.Nedim Erağan başkanlığındaki “Tango Dostları Derneği”;
konserler,geceler düzenlemekte ve tango sevenleri bir araya toplamak için
gayret sarfetmektedir.
Engin Ege yönetimindeki İstanbul
Radyosu Tango Orkestrası ise TRT Radyo 1’deki kayıtlarını
sürdürmektedir.Piyanoda Celal Akatlar,akordeonlarda Engin Ege,Edvard Aris ve
Ergin Artun,kemanlarda Vedat Evren,Nilgün Lü,Perran Akpınar,Hakan
Şensoy,çelloda Firdevs Burçkin,klarnette Cevdet Tokuşoğlu,kontrbas Metin Irmak
ve bateride Tümay Sayar’dan oluşan orkestraya Şecaettin Tanyerli solist olarak
katılmaktadır.Engin Ege repertuarında bazı Arjantin tangolarına ve valslerine
de rastlanıyor.
Müzik yaşamına pop müziğiyle
başlayan Erdener Koyutürk ve kardeşi Özdener Koyutürk’ün bazı beste ve
düzenlemelerini de kendilerinin yaptıkları,yakında bir ikincisini
tamamlayacakları kaset çalışmaları vardır.Koyutürk kardeşler genellikle
babaları Necdet Koyutürk’ün tangolarına yeni yorumlar getirmektedir.(15)
5-SONSÖZ YERİNE
Kısaca
araştırmasını yapmaya çalıştığım bu konunun sonucu Horacio Ferrer’in
alıntısıyla özetlenebilir:
“Tango,dört
ayrı fakat birbiriyle ilişkili sanat olan müzik,dans,şiirsel şarkı ve yorumdan
oluşur.Buenos Aires’de bir asırdan fazla bir zamandır yaklaşık sekiz kuşak
boyunca devam edegelen sanatçıların eseri olarak tango,tanınmış evlerin
avlularında,genelevlerde,kenar mahalle barlarında oluşan karakterini ve
orijinalliğini tamamen korumuştur.Bu nedenle de tango bu güne kadar,gizliliğin
hoşluğunu ve çekiciliğini koruyabilmiştir.Buenos Aires’de gece hayatı
bohemdir,şarabın arkadaşıdır ve tango özgürlüğe bağlılığıyla yaşamını
sürdürmüştür.Canlı ve süregelen bir sanat olarak 30 binden fazla sahnede
sunulmuş eserler ve 50 bini aşan plak ve bant kayıtlarındaki yorumlarla Buenos
Aires’in bir ayini gibidir.
TANGO’YU ÇALAN ,SÖYLEYEN VE DANS EDENLER TANGONUN BAŞKA BİR HAYATI DEĞİL,KENDİ YAŞAMLARINI DİLE
GETİRDİĞİNİ ANLATIRLAR.
TANGO YAŞANIR DA.HER OLAY YENİ BİR TANGODUR....”
6-DİPNOTLAR
(1) Akgün,Fehmi,Yıllar
Boyunca Tango-1865-1993-,Pan Yay.,1993,İst.,sa.,13-14-15.
(2) A.g.e,...sa.,2-3.
(3) A.g.e.,...sa.,1.
(4) A.g.e.,...sa.,5.
(5) A.g.e.,...sa.,7.
(6) Büyük
Larousse,Milliyet Yay.,cilt.21.,sa.,11205-11206.
(7) Akgün,Fehmi,Yıllar
Boyunca Tango-1865-1993-,Pan Yay.,1993,İst.,sa.,109.
(8) Belge,
Murat; görüşme.
(9) Belge,Murat;
“Kanto-Operet”,Taş Plak Dinletisi,Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi,11 Mart
1996,Röportaj Notları.
(10) İleri, Selim, “Tango Bir
Nostaljidir”,Argos Dergisi,S.2.,Ekim 1988,sa.,141.
(11) Onaran ,Alim Şerif; görüşme.
(12) Belge,Murat;görüşme.
(13) Belge,Murat;görüşme.
(14) Büyük Larousse,Milliyet
Yay.,cilt.,21.,sa.,1206.
(15) Fehmi ,Akgün,Yıllar Boyunca
Tango-1865-1993-,Pan Yay.,1993,İst.,sa.,117-118.
7-KAYNAKÇA
-
Akgün,Fehmi,Yıllar Boyunca Tango 1865-1993,Pan
Yayınları,1993,İstanbul.
-
Büyük Larousse,Milliyet Yayınları,cilt,21.
-
Denizhan,Eşref, “Tango” maddesi,Dünden Bugüne İstanbul
Ansiklopedisi,cilt,7.,Kültür Bakanlığı Yayınları,1994,İstanbul.
-
Erağan,Nedim,Tramvaylı Günler Ve Eski Tangolar,Altın
Kitaplar,1994,İst.
-
İleri,Selim, “Tango Bir Nostaljidir”.,Argos,Ekim
1998,2.Sayı (sa.,141-144).
-
Koyutürk,Erdener, “Sevdim Bir Genç Kadını”.,Cafe
Pazar,14 Nisan 1996,(sa.,22-23).
-
Onaran,Alim Şerif, “Tango Müziği Yeniden
Aranıyor”.,Gösteri,Temmuz 1983,No:32,(sa.,56-57).
-
-------------------
“Tangolar Ve Tango Edebiyatı”.,Yayınlanmamış Ders Notları,Levent,7 Mart
1995.