İKİ AVUKAT
İKİ VUKUAT
Çarşamba
günü yaşanan olaylar, Türkiye’de öfke, şiddet ve hoşgörüsüzlüğün ne boyutlara
geldiğini gözler önüne seriyor. En küçük bir tartışma, istenmeyen görüntülere
sahne oluyor. Futbol heyecanı, korku ve kana bürünüyor.
İşin en ilginç olanı da, hukuka en
fazla güvenmesi, onu en fazla savunması, ona göre yaşamını biçimlendirmesi
gerekenlerin artık, adliye binalarında olay çıkarabilecek kadar hukuka
tahammülsüzlükleri; Danıştay dairesine silahla saldırıp, hukuk camiasından
olanları katledecek kadar öfke, kin ve nefret duygularıyla dolu olmaları...
Nereye varacak bu işin sonu?
Artık mesleği avukatlık olanlar bile
bu denli siyasallaşmış(!), bu denli gözü dönmüş ise; bu halk kime güvenecek? Ve
bu avukatlar, olaya karışan değil, bizzat olayı yaratanlarsa; örnek alınmayacak mı genç insanlarca?
Gençlerimize,
bu tipleri ve bu tarzı mı örnek göstereceğiz?
Hukuka güveni nasıl sağlayacağız?
Nasıl hukuk devleti olacağız?
***
Çarşamba günü bu iki vukuatla ilgili
gazetelerde yer alan haberlere bir göz atalım: ilki İstanbul Adliyesinden...
Şimdilik tehditle biten bu olayın bizzat kahramanı olan kişi de bir avukat...
“Adli yargılama sürecini etkilime ve
Türklüğe hakaret etme” gerekçesi ile haklarında suç duyurusunda bulunulan dört
kişinin davasının görüleceği İstanbul Adliye salonunda, davacı, 50 kişilik
bir ülkücü grupla, mahkeme salonunda gövde gösterisi yaparak, bizzat kendisi
yargıyı etkilemeye kalkışıyor...
Bu olayı, Milliyet ve Radikal
Gazeteleri “Saldırı ve Tehdit” başlığı ile almış. İşin ilginç yanı ise
grubun sarf ettiği sözler: "Gel gel, Türk kanı var, buradan geç.
Burada hükümet koruyor, sonra kim koruyacak?"
"Şerefsiz"...
***
Bir ölüm, dört yaralama ile
sonuçlanan diğer olay ise Başkentten, Danıştay 2. Dairesinden... Olayın faili
yine bir avukat... Hem ülkücü, hem de İslamcı... Avukat kimliği ile
gayet rahat giriyor binaya... Öyle ya! Avukatın işi bu, kartını göster, gir...
Konu güvenlik sorunu değil aslında... Kimin ya da kimlerin avukat olmasıyla
ilgili bu olay...
Beyinleri, bilimsel ve çağdaş bir
eğitimle donatamama; yaptığı işe inanmama, yaptığı işe saygı duymama sorunu var
karşımızda...
Bir de yönetenlerin yönetememesi...
Ağızlarından çıkanın, hangi çevrelerce nasıl algılanacağını kestirememeleri...
Üstüne üstlük buna bazı basın
organlarının ve derneklerin de sorumsuz davranışları eklenince, huzur kaçıyor,
güven duygusu zedeleniyor...
***
Bu talihsiz olay yaşanmadan evvel,
adeta alt yapısı hazırlanmış...
Türban konusunda Danıştay 2.
Dairesi’nin verdiği karar üzerine, başbakandan tutun da meclis başkanına kadar
herkes, kararın adil olmadığı yolunda hem fikir olmuş. Bir basın kuruluşu ise
hedefi işaret etmiş.
Yine “Türban kararı”yla ilgili
olarak, Danıştay 2. Dairesi aleyhine bir dernek de suç duyurusunda bulunmuş.
Çarşamba günü Milliyet gazetesinden öğrendiğim suç duyurusu metni akıllara
zarar...
Gazete, Alperen Ocaklarının
hazırladığı bu metni “Tehdit gibi suç duyurusu” başlığıyla vermiş.
***
Evet, iki vukuat, iki avukat...
İki vukuatta da tehdit, hukuku hiçe
sayma, tahammülsüzlük var...
Sonuç, intikam ve kan…
Yaralılara acil şifa, olayda hayatını
kaybeden Danıştay İkinci Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in yakınlarına ve tüm
hukuk camiasına başsağlığı diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder