20 Aralık 2015 Pazar

İKİ AVUKAT

İKİ VUKUAT
Çarşamba günü yaşanan olaylar, Türkiye’de öfke, şiddet ve hoşgörüsüzlüğün ne boyutlara geldiğini gözler önüne seriyor. En küçük bir tartışma, istenmeyen görüntülere sahne oluyor. Futbol heyecanı, korku ve kana bürünüyor.
İşin en ilginç olanı da, hukuka en fazla güvenmesi, onu en fazla savunması, ona göre yaşamını biçimlendirmesi gerekenlerin artık, adliye binalarında olay çıkarabilecek kadar hukuka tahammülsüzlükleri; Danıştay dairesine silahla saldırıp, hukuk camiasından olanları katledecek kadar öfke, kin ve nefret duygularıyla dolu olmaları...
Nereye varacak bu işin sonu?
Artık mesleği avukatlık olanlar bile bu denli siyasallaşmış(!), bu denli gözü dönmüş ise; bu halk kime güvenecek? Ve bu avukatlar, olaya karışan değil, bizzat olayı yaratanlarsa;  örnek alınmayacak mı genç insanlarca?
Gençlerimize, bu tipleri ve bu tarzı mı örnek göstereceğiz?
Hukuka güveni nasıl sağlayacağız?
Nasıl hukuk devleti olacağız?
***
Çarşamba günü bu iki vukuatla ilgili gazetelerde yer alan haberlere bir göz atalım: ilki İstanbul Adliyesinden... Şimdilik tehditle biten bu olayın bizzat kahramanı olan kişi de bir avukat...
“Adli yargılama sürecini etkilime ve Türklüğe hakaret etme” gerekçesi ile haklarında suç duyurusunda bulunulan dört kişinin davasının görüleceği İstanbul Adliye salonunda, davacı, 50 kişilik bir ülkücü grupla, mahkeme salonunda gövde gösterisi yaparak, bizzat kendisi yargıyı etkilemeye kalkışıyor...
Bu olayı, Milliyet ve Radikal Gazeteleri “Saldırı ve Tehdit” başlığı ile almış. İşin ilginç yanı ise grubun sarf ettiği sözler: "Gel gel, Türk kanı var, buradan geç. Burada hükümet koruyor, sonra kim koruyacak?" "Şerefsiz"...
***
Bir ölüm, dört yaralama ile sonuçlanan diğer olay ise Başkentten, Danıştay 2. Dairesinden... Olayın faili yine bir avukat... Hem ülkücü, hem de İslamcı... Avukat kimliği ile gayet rahat giriyor binaya... Öyle ya! Avukatın işi bu, kartını göster, gir... Konu güvenlik sorunu değil aslında... Kimin ya da kimlerin avukat olmasıyla ilgili bu olay...
Beyinleri, bilimsel ve çağdaş bir eğitimle donatamama; yaptığı işe inanmama, yaptığı işe saygı duymama sorunu var karşımızda...
Bir de yönetenlerin yönetememesi... Ağızlarından çıkanın, hangi çevrelerce nasıl algılanacağını kestirememeleri...
Üstüne üstlük buna bazı basın organlarının ve derneklerin de sorumsuz davranışları eklenince, huzur kaçıyor, güven duygusu zedeleniyor...
***
Bu talihsiz olay yaşanmadan evvel, adeta alt yapısı hazırlanmış...
Türban konusunda Danıştay 2. Dairesi’nin verdiği karar üzerine, başbakandan tutun da meclis başkanına kadar herkes, kararın adil olmadığı yolunda hem fikir olmuş. Bir basın kuruluşu ise hedefi işaret etmiş.
Yine “Türban kararı”yla ilgili olarak, Danıştay 2. Dairesi aleyhine bir dernek de suç duyurusunda bulunmuş. Çarşamba günü Milliyet gazetesinden öğrendiğim suç duyurusu metni akıllara zarar...
Gazete, Alperen Ocaklarının hazırladığı bu metni “Tehdit gibi suç duyurusu” başlığıyla vermiş.
***
Evet, iki vukuat, iki avukat...
İki vukuatta da tehdit, hukuku hiçe sayma, tahammülsüzlük var...
Sonuç, intikam ve kan…
Yaralılara acil şifa, olayda hayatını kaybeden Danıştay İkinci Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in yakınlarına ve tüm hukuk camiasına başsağlığı diliyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder