20 Aralık 2015 Pazar

Gelecek kuşaklar ve merkezi ezanlar
Ganalı bir genç, mükemmel İngilizcesi ile ülkesini ziyarete gelenlere rehberlik eder. Öyle güzel ve anlaşılır bir İngilizce konuşur ki, gelenler hayrete düşerler. Ancak hayrete düştükleri bir konu daha vardır. Genç, konuşma sırasında bir takım parazit sesler çıkarmaktardır: zzzzzzz, diiiii diiiiii diiittt diiittt, … gibi.
Misafirler, bu durumu merak eder, yetkililere sorarlar:
“Çok güzel bir İngilizcesi var ama neden arada bu parazit sesleri çıkarıyor?” Yetkili gecikmeden yanıtını verir:
“O, İngilizceyi BBC’den öğrendi de ondan.”
***
Efendim, öğrenme süreci böyle bir şeydir işte… Toptan algılanır, öğrenilecek konu. Noktasına, virgülüne kadar. Hele de kulaktan kulağa, dinleyerek öğrenmede, her ayrıntı yer eder belleklerde.
Hani Eğitim-Öğretimde, okuma-yazma konusunda “Okurken lüzumsuz hareketlerden kaçınma” diye bir öğretim amacı vardır ya, işte bu da böyle bir durum.
***  
Henüz küçük bir kız çocuğuyken, annem, “alışsın” diyerekten mevlitlere götürürdü beni. Hanım hocanın mevlidi bitireceğini, son cümlelerden kestirebilirdim.
“Faülatün faülatün faülat, Muhammed Mustafa’ya salâvat, salâvat, salâvat…”
Yıllar sonra lisede, Aruz Veznini öğrendik. Anladım ki bizim hoca, mevlidin veznini de okuyup, bu kalıbı kulaklarımıza nakşetmiş. Veznin kalıbı okunmadan mevlit-i Şerif bitirilmezmiş…
Şimdi ne zaman mevlit dinlesem, kendiliğinden dökülür Aruz kalıbının sözcükleri ağzımdan, yılların alışkanlığıyla…
“Failatün failatün faülat, Muhammed Mustafa’ya salâvat, salâvat, salâvat…”
***
Ezanlar, merkezi sistemle tek camiden okunalı beri, türlü çeşitli teknik hataları daha da net işitmeye başladık. Nedendir bilinmez ama bu hataların hiç gündeme getirilmemesi, bende de ister istemez bir çekince yarattı. Ancak buna rağmen bu konuda yazmayı tercih ediyorum. Her türden yanlış yorumlamayı göğüsleyebileceğimi biliyorum. Çünkü bunun, gelecek nesiller için yararı olduğuna inanıyorum.
Birincisi ezan okunurken sesin çok fazla açık olması, okunan ezanın estetik duyumuna zarar veriyor. Kulağa hoş gelmek şöyle dursun, avaz avaz çığırmakla hem sesin rengi hem de makam bozuluyor. Doğal olarak bu da insanı rahatsız ediyor. Hele de sabah ezanları… Sanki imam başını sizin yastığa doğru çevirmiş kulağınıza doğru bağırıyor. Hal böyle olunca, ezan sesi kulağa hoş gelmek şöyle dursun ızdırap veriyor.
Oysaki ne güzeldir sabah ezanı…
Derinden ve uzaktan gelen saba makamı…
***
Bazı camilerin de hoparlör sistemi, sesin yüksek volümünü taşımıyor. Bir bakıyorsunuz, akıp giden ezan sesi susuyor, çok anlamsız bir yerden devam ediyor. Seste, tıkanmalar, yok olmalar ve bozulmalar oluşuyor, bu da kulakları tırmalıyor…
Önce bir “Al…” çıkıyor, nice zaman sonra bir de “hu…”
Dikkat ettiniz mi bilmem, her ezan bitiminde de şöyle bir metalik ses duyuluyor: “dıt, dıt dıt”
***
Algılarımız karışıyor. Nasıl ki ben mevlit deyince, sonundaki Aruz vezni kalıbını ille de bekliyorsam, bu çağın çocukları da yıllar sonra ezandan sonra bu “dıt, dıt dıt” sesini bekleyecekler…

Aynen Ganalı gencin İngilizce konuşurken çıkardığı parazit sesleri gibi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder