Gelecek
kuşaklar ve merkezi ezanlar
Ganalı bir genç, mükemmel İngilizcesi
ile ülkesini ziyarete gelenlere rehberlik eder. Öyle güzel ve anlaşılır bir
İngilizce konuşur ki, gelenler hayrete düşerler. Ancak hayrete düştükleri bir
konu daha vardır. Genç, konuşma sırasında bir takım parazit sesler
çıkarmaktardır: zzzzzzz, diiiii diiiiii diiittt diiittt, … gibi.
Misafirler, bu durumu merak eder,
yetkililere sorarlar:
“Çok güzel bir İngilizcesi var ama
neden arada bu parazit sesleri çıkarıyor?” Yetkili gecikmeden yanıtını verir:
“O, İngilizceyi BBC’den öğrendi de
ondan.”
***
Efendim, öğrenme süreci böyle bir
şeydir işte… Toptan algılanır, öğrenilecek konu. Noktasına, virgülüne kadar.
Hele de kulaktan kulağa, dinleyerek öğrenmede, her ayrıntı yer eder belleklerde.
Hani Eğitim-Öğretimde, okuma-yazma
konusunda “Okurken lüzumsuz hareketlerden kaçınma” diye bir öğretim amacı
vardır ya, işte bu da böyle bir durum.
***
Henüz küçük bir kız çocuğuyken, annem,
“alışsın” diyerekten mevlitlere götürürdü beni. Hanım hocanın mevlidi
bitireceğini, son cümlelerden kestirebilirdim.
“Faülatün faülatün faülat, Muhammed
Mustafa’ya salâvat, salâvat, salâvat…”
Yıllar sonra lisede, Aruz Veznini
öğrendik. Anladım ki bizim hoca, mevlidin veznini de okuyup, bu kalıbı
kulaklarımıza nakşetmiş. Veznin kalıbı okunmadan mevlit-i Şerif bitirilmezmiş…
Şimdi ne zaman mevlit dinlesem,
kendiliğinden dökülür Aruz kalıbının sözcükleri ağzımdan, yılların
alışkanlığıyla…
“Failatün failatün faülat, Muhammed
Mustafa’ya salâvat, salâvat, salâvat…”
***
Ezanlar, merkezi sistemle tek camiden
okunalı beri, türlü çeşitli teknik hataları daha da net işitmeye başladık.
Nedendir bilinmez ama bu hataların hiç gündeme getirilmemesi, bende de ister
istemez bir çekince yarattı. Ancak buna rağmen bu konuda yazmayı tercih
ediyorum. Her türden yanlış yorumlamayı göğüsleyebileceğimi biliyorum. Çünkü
bunun, gelecek nesiller için yararı olduğuna inanıyorum.
Birincisi ezan okunurken sesin çok
fazla açık olması, okunan ezanın estetik duyumuna zarar veriyor. Kulağa hoş
gelmek şöyle dursun, avaz avaz çığırmakla hem sesin rengi hem de makam
bozuluyor. Doğal olarak bu da insanı rahatsız ediyor. Hele de sabah ezanları…
Sanki imam başını sizin yastığa doğru çevirmiş kulağınıza doğru bağırıyor. Hal
böyle olunca, ezan sesi kulağa hoş gelmek şöyle dursun ızdırap veriyor.
Oysaki ne güzeldir sabah ezanı…
Derinden ve uzaktan gelen saba
makamı…
***
Bazı camilerin de hoparlör sistemi,
sesin yüksek volümünü taşımıyor. Bir bakıyorsunuz, akıp giden ezan sesi
susuyor, çok anlamsız bir yerden devam ediyor. Seste, tıkanmalar, yok olmalar
ve bozulmalar oluşuyor, bu da kulakları tırmalıyor…
Önce bir “Al…” çıkıyor, nice zaman
sonra bir de “hu…”
Dikkat ettiniz mi bilmem, her ezan
bitiminde de şöyle bir metalik ses duyuluyor: “dıt, dıt dıt”
***
Algılarımız karışıyor. Nasıl ki ben
mevlit deyince, sonundaki Aruz vezni kalıbını ille de bekliyorsam, bu çağın
çocukları da yıllar sonra ezandan sonra bu “dıt, dıt dıt” sesini bekleyecekler…
Aynen Ganalı gencin İngilizce
konuşurken çıkardığı parazit sesleri gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder