27 Aralık 2015 Pazar


CUMHURİYET  DÖNEMİNDE

                  TÜRKİYE’DE
                 BATILILAŞMA
            HAREKETİ  İÇİNDE
                       TANGO
            MÜZİĞİ  ve  DANSI
           GÜNÜMÜZE GELİŞ














                     CUMHURİYET  DÖNEMİNDE  TÜRKİYE’DE


           BATILILAŞMA  HAREKETİ  İÇİNDE

  
             TANGO   MÜZİĞİ   VE  DANSI ,


                   GÜNÜMÜZE   GELİŞİ

                




                    ----İÇİNDEKİLER----

   1-ETİMOLOJİ VE YAKLAŞIMLAR
    
     2- KÖKENİ , TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE GELİŞİMİ
  
     3-TÜRKİYE’DE BATILILAŞMA HAREKETİ  VE TANGO

     4-GÜNÜMÜZDE TANGO

     5-SONSÖZ YERİNE
   
     6-DİPNOTLAR

     7-KAYNAKÇA















1-ETİMOLOJİ  VE  YAKLAŞIMLAR
          
            (...) Müzik veya dans olarak ortaya çıkmasından çok önce,1803 tarihli El Diccionario De La Real Academia Espanola,tangoyu, tangano kelimesinin bir türü olarak almış ve tanganoyu kemik veya taşla oynanan bir oyun (aşık), diye tanımlamıştır.
            Enrique Corominas ise; Diccionario  Etimologico adlı etimolojik sözlükte Arjantin dansı olarak belirttiği tango sözcüğünü,onomatopeyica ses bakımından çağrışım yapan kelimelerle açıklamak istemekte.Coronimas’a göre “tangue,16.yüzyılda Normandiya’da yapılan bir dansın adı ve tingeltangel 1872 yılında Almanların hafif müzik çalınan cafe’lerin adıdır”,demektedir.
           Bu konuda kuşkusuz en doğru hükmü vermesi gereken İspanyol Dil Akademisi’nin 1803 tarihli sözlüğünün 1869 ve 1884 basımlarında da bir değişiklik görülmez,1899 yılına gelindiğinde Akademi sözlüğü tangoyu iki maddede açıklar:
     1-Tangano’ya bağlı olarak,
     2-Zencilerin ve Amerikalıların dansı ve bu dansın müziği.De Tangir:tacor instrumentos,(Tangir kökünden:Müzik aletleri çalmak)
            Bu sözcüğe haklı olarak Latince bir kök arayanlar, Akademinin 1899 tarihli notundan sonra sözcüğü “tango (Latinceden) is,ere,tetiği tactum” gibi ,tangere fiilinin çeşitli zaman eklerinden biri olarak kabul edip,şu açıklamayı dile getirirler: “Tangere kelimesi eski İspanyolca’da tangir olarak kullanılmış,daha sonraları ise taner ve tocar olarak değişmiştir.Tocar’ın en yaygın anlamı,bir enstrüman çalmaktır”.
           (...) Akademi’nin 1984 basımında ise;
Tango:Amerika’ya ait sözcük,
     1-Zencilerin veya Amerika’nın çeşitli bölgelerinde yaşayanların bayramı ve dansı,
     2-Arjantin’den dünyaya yayılan ve birbirine sarılmış,çift olarak dans edilen 2\4’lük ölçüdeki dans,
     3-Bu dansın müziği ve sözleri,
     4-Yerliler tarafından kullanılan bir müzik aleti,olarak tanımlamıştır.           
             (...) Tango’yu bir Afrika sözcüğü olarak kabul ettirmek isteyenler,tambor kelimesine sığınır.Onlara göre ‘tambor’,Amerika’da yaşayan zencilerin kullandığı bir ritim aletidir,zaman içinde tambo ve tango olarak isim değişikliğine uğramıştır.Candombe gösterilerinde kullanılan bir slogan “Toca Tambo” veya “Toca Tango” eş anlamlıdır; “haydi tambur çal”.Panama’da ve 1800’lerde Buenos Aires’te zencilerin dans ettikleri yerlere  ‘tambor’ dendiğini, ‘barrio del tambor’un  ‘barrio negro’(zenci mahallesi) ile aynı şey olduğunu ileri sürerler.(1)
      Nedir tango?
Waldo Frank’a göre:
       “Hayatın ve trajik duyguların estetik biçimde toplumca ifadesidir...Halkın geleneklere ve olağan hadiselere göre gün be gün yarattığı bir öykü,anlamlı bir açıklamadır.Belki de dünyanın en popüler olmuş ve en derin izler bırakmış dansıdır...”
Florencio Escardo’ya göre:
        “Tango Buenos Aires’in kendisidir.Çünkü onunla doğdu, söylendi,dans edildi ve onunla birlikte algılandı.Uzakta olunduğunda bir tangonun müziğinde duyulan nostalji ne kadar derinse ,birlikte olunduğunda da   ortaya çıkan birleştirici ruh ve şuur o kadar büyüleyicidir...”
J.Escardo’ya göre:
         “Hiç kuşkusuz tango hüzünlü ve tembeldir,ama Buenos Airesli hüzünlü ve tembel olmayı sever...”
Ve ,Enrique Santos Discepolo’nun ünlü tanımı ise:
         “El tango es un pensamiento triste que se baila.
           Tango,dans edilen hüzünlü bir düşüncedir...”,der ve romantizmi ekleyerek sürdürür:
          “El tango es un sentimiento que se bailan en pareja.
            Tango beraberce dans edilen bir duygudur.”(2)

                     

2-KÖKENİ ,TARİHSEL  SÜREÇ  İÇİNDE GELİŞİMİ
             Tango,çok uzun bir süre büyük kitlelerin ilgisini çeken gerçek bir olgudur.Etki alanını müzikten çok ötelere genişletebilmiş ve bir milletin sosyo-kültürel yaşamının açıklaması olmuştur.Ana vatanı olan Arjantin’de dolaylı ve dolaysız olarak tango olayına karışmamış sanat ve sanatçı yok gibidir:Şairler,müzisyenler,yazarlar,gazeteciler,ressam ve heykeltraşlar,hatta politikacılar.Tango sosyal bir üründür.Doğduğu toplumla özdeşleşmiş,onun yazgısını paylaşmıştır.Tangonun parlak dönemleri,duraklama ve gerilemeleri,tekrar canlanmaları hep siyasal yaşamın,ona bağlı olarak da kültürün paralelinde gelişmiştir.(3)         
                (... ) Her kentin  müziğinde o yöre insanının kimliğini bulabileceğimiz gibi,sokaklarında kendiliğinden doğmuş mırıltıların,seslerin,sevinç ve hüzünlerin herhangi bir melodide somutlaştığını görebiliriz.Aynı şekilde tango da Buenos Aires’in ve Buenos Aireslinin müziğidir.
             Buenos Aires,La Plata nehrinin batı kenarında yer alır.19.asrın ikinci yarısında Eski Dünya’dan Arjantin’e,özellikle Buenos Aires’e göç eden milyonlarca insan,aradan bir yüzyıl bile geçmeden bu yeni ülkede beliren hislerini-ki bunlar öfke,hüzün,vatan hasreti ve düş kırıklığı olmuştur-aşırı bir duygusallıkla yuğurarak Rio de la Plata’nın en karakteristik ve şaşırtıcı olgusunu dünyaya armağan ediyordu:TANGO...
             Bu dönemde,yani geçen asrın sonlarına doğru,Buenos Aires,bir tür ‘yalnız insanlarca’ istila edilmişti.(Nüfusun %70’i yabancı ve %65’i erkekti.) Bu insanlar genellikle şehrin bakımsız, kenar mahallelerinde,göçmenlerin hep bir arada yaşadıkları ve conventillo adı verilen kira evlerinde ,her tür insanın barındığı pansiyonlarda,genelevlerde,yasalara aykırı işlerin döndüğü karanlık sokaklarda şarap ve cana denilen bir tür şeker kamışı rakısı içiyorlar,şarkı söylüyorlar,dedikodu yapıyor ve dövüşüyorlardı.Gaucho’lardan,Sicilyalı kanun kaçaklarından,liman işçilerinden,muhabbet tellallarından ve melezlerden oluşan bu alt kültürün baş aktörü compadre veya compadrito adı verilen kabadayı tipi idi.Kendini beğenmiş,gururlu,kavgacı,kıskanç ve cesur bir erkek,bir macho.(4)
Sanırım Celedonio Flores “Tango,hayat kokar ama ölümün lezzetini taşır...”derken,bu sosyal yapıya dikkat çekmek istemiştir.Yine Jose Sebastian Tallon “Tango dansını erkeklerin icat etmiş olması doğaldır.Erkek,soyunu başka türlü nasıl devam ettirirdi ki...”sözü tangonun ortaya çıktığı ortamın özelliğini ,en çarpıcı şekilde vurgular. 
             Bu dansın müziğinde,habaneradan bir parça, milongadan bir parça,nihayet Endülüs ve İtalyan folklorundan bir parça mevcuttur.
            (...)Tango daha çok genelev dünyasında rağbet görmektedir.Muhabbet tellalları,cafishio veya cafio’lar ile çoğunlukla fakir Doğu Avrupa’dan gelen sermaye kadınların,kaçamak yapan maceraperestlerin bu yeni ve erotik dansı rahatlıkla yapabilecekleri yer ancak bu batakhanelerdi.Tango da yaşama fırsatı bulabildiği bu yerlerin bütün edepsizlikleri ve kendine özgü dili,Lunfardo ile yuğrulmaktadır.O günlerdeki tangoların adları bu gerçeği yansıtır:La Punalada (Kama Darbesi),Farol Colarado (Kırmızı Fener),El Choclo (Mısır Koçanı),La Cachucha Pelada (Kılsız Vagina),gibi.(5)
            Yukarıda anlatılanlardan anlaşılacağı üzere ,tango kültürel bir olgudur.Şimdi bu olgunun gelişim sürecine köken itibariyle kısaca değinelim.
              Tangonun kökeninin,XV.yy.’a kadar uzandığı sanılmaktadır.XV.yy.’da şango adlı bir Afrika ayininin ritimleri,Güney İspanya’da yaygınlık kazandı.O sırada İber Yarımadası’nın bu bölümünü işgal eden Mağribiler ve bazı yerliler, verimliliği simgeleyen bu dansı çok sevdi.Ancak bir çok yeni adımla süslenen bu Afrika-İspanyol dansını,asıl çingeneler ithal etti.Latin Amerika’ya yerleşen Çingeneler,Arjantin’de (Rio de la Plata tangosu ),Küba’da (Havana’da tango,habanera durumuna geldi) olduğu kadar,Brezilya (tango brasileiro) ve hatta Meksika’da bu tangonun çeşitli biçimlerini yarattı.1910’a doğru Arjantin tangosu,ABD’ye geçti.ABD’de Vernon ve İrene Castle gibi dans çiftleri,tango adımlarını üsluplaştırdılar;erotizmini hafifleştirdikleri bu dansta,zarif bir şehevilikten başka bir şey bırakmadılar.1912’de Avrupa’ya geçen tango,İkinci Dünya Savaşı’nın başına kadar çok tutuldu,ardından bir gerileme (1945-1960) gösterdikten sonra,dansçıların sevgisini yeniden kazandı.Çeşitlendirilip çok karmaşık duruma getirilen adımlarla,ileri yürüyüşler,dönüşler,çıkışlar,yön değiştirmeler,habenara adımları(bedenin hafifçe sallanması ),
gezintiler vb. birbirine karıştırıldı.             
             Küba Habanera’sı  milonga ve Arjantin Tangosu’nun kökeninde ,tango ritmi vardır.Hemen hemen aynı şey olan milonga ve tango ,o sıralarda hızlı ve neşeli bir müzik niteliği taşıyorlardı.Özellikle bandeneonu da kendine kattıktan sonra tango, içselleştirilmiş ve daha ağır bir müzik olmaya doğru yöneldi.Bu görünümüyle dansa  olduğu kadar,şarkı ve salt müzikal anlatıma da uygun bir nitelik kazandı.Kuruluşu sağlam,dramatik,genellikle sevgilisi tarafından aldatılıp yüzüstü bırakılan erkeğin öyküsünü anlatan gerçek tango-şarkı 1917’de başladı.Türün ilk büyük yorumcusu olan Carlos Gardel (1890-1935 ),Mi noche triste adlı plağı bu yıl doldurdu.Celedonio Flores (Mano a mano ),bu dönemin bir başka ünlü sanatçısıydı. 
              1925-1935 arasında tangonun gezici elçiliğini yapan C.Gardel ve sözyazarı  Alfredo Le Pera ile birlikte ,uzak bir yer (Buenos Aires) ya da geçmiş zaman teması gibi başka temalar ortaya çıktı.Dünya bunalımı sırasında tango-şarkı,ahlakçı ve itirazcı Enrique Santos Discepolo sayesinde kendini yeniledi.40’lı yıllarda şairler,tangoda şaraptan,çiçeklerden,coşkulardan söz ettiler.
             XX.yy. sonunda Eladia Blazquez adlı bir kadın ,yorumcu olarak Susana Rinaldi’yle birlikte,tangonun sözcüsü durumuna geldi.Tango müziksel bakımdan zenginleşerek özerk bir çalgı türüne dönüştü.Başlangıçta temel çalgı gitardı.Piyano yavaş yavaş gitarın yerine geçerken,bandoneon da flütün yerini aldı.Böylece daha XX.yy.’ın başında ,örnek tango topluluğu oluştu:bandoneon,keman ya da daha genel olarak yaylı çalgılar ve piyano.
              En büyük tango bestecileri arasında,şu adları sayabiliriz:A.Villodo,V.Greco,E.Arolas,A.Bardi,J.C.Cobian,J.de Dios Filiberto,J.de Caro,A.Troilo,M.Mores,H.Salgan,A.Piazzolla ve J.Plaza.(6)




3-TÜRKİYE’DE BATILILAŞMA HAREKETİ VE TANGO


                Tango,hem müziğiyle hem de dansıyla tüm dünyada çok büyük yeri olan bir kültürdür.Türkiye’de tangonun ilk kez popüler olmasının cumhuriyetin kurulduğu döneme rast gelmesi tangonun bu değişim içinde simgeleşmesini doğurmuştur.
                19.yy.’da Türkiye’de batılılaşma ve kentleşme süreçleriyle birlikte yeni eğlence ihtiyaçları ortaya çıktı.19.yy. sonlarında “asrileşme” adı altında Batı’ya ayak uydurma,yani çağdaşlaşma süreci başladı.Cumhuriyet’in kurulmasıyla bu eğilimler daha da bir önem kazandı.O dönemde batılılaşma çağdaşlaşmayla eş anlamdaydı.Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte Türk halkı ; siyasi,ekonomik,idari ve kültürel açıdan büyük değişikliklerle karşı karşıya kaldı.Fehmi Akgün’e göre; böyle bir dönemde halkın desteğini sağlamada tangonun önemli bir yeri vardı.(7)
 Doğan Hızlan ise; “Arjantin Tangolarıyla Türkçe sözlü tangoların bende yarattığı duygular çok farklıdır.Arjantin Tangosu içe dönmeye çağırır,Türkçe sözlü tangolar ise Cumhuriyet Rejimi’nin balolarını.”,diyerek bir dönemin simgesi olan ve geleneksel kültürle çok farklılıklar taşıyan tangoların, girdiği her ülkede farklılaştığına dikkat çekmek ister belkide.
              Cumhuriyet’in ilanından sonra ,her cumhuriyet bayramında ,her ildeki valinin ya da en üst düzey görevlinin başkanlığı altında ,halkevlerinin de görevlendirildiği birer komite kurularak,balolar düzenlenmesi gelenek haline geldi.Balolar halk için değildi.Balolara başta vali ,resmi erkan ve eşraftan kişiler katılıyordu.Baloya katılan erkekler frak giyiyorlardı.Bu dönemde rumba,bossanova,cha cha gibi Latin dansları yanında valsler,foksrotlar popülerken,tango da yavaş yavaş en azından kentlerde yaşayan Türk insanının hayatına girmeye başladı.Artık Türk insanı da çift olarak dans etmeyi öğreniyordu ya da öğrenmek zorunda kalıyordu.Özellikle cumhuriyet balolarına katılan resmi erkan ve eşraf,eşleriyle birlikte tango dansı çalışır,bu balolarda tango dansını en iyi şekilde icra etmeye özen gösterirlerdi.Balolardaki müzikler ya plaklardan ya da  her ildeki halkevinin orkestrası veya belediye orkestrası tarafından çalınırdı.Askeri yerlerde ise askeri bandolar çalardı.  
               Bundan önce ,Osmanlı döneminde batı müziği alt yapısı oluşmuştu.Örneğin
II.Mahmut zamanında İstanbul’da ilk baloların başladığı söyleniyor.Yaklaşık aynı dönemde devlet erkanından bazı paşalar Avrupa’ya gönderilerek, buralarda dans etmeseler bile,en azından balolara katılıp nasıl dans edildiğini izlemişlerdir.O dönemde bu paşalar bilinen “Osmanlı ağırlığı”yla  böyle şeyler yapmasalar da halktan insanlar Beyoğlu’nda çeşitli yerlerde gayrimüslim kadınlarla dans etmeye başlamışlardı.Dans hocalığının geçmişinin bu dönemlere (son Osmanlı törenleri de dahil ) dayanması muhtemeldir.Beyoğlu’nda bir dans stüdyosu vardı,en önemli dans hocası ise Panosyan’dı.(8)
              Cumhuriyet’in ilk yıllarında dansın ve baloların yayılmasıyla birlikte Beyoğlu’nda salonlar kiralanıp,balolar düzenleniyordu.Bu dönemde gayrimüslim kızlar balolardan önce,isteyenlere foksrot,rumba,tango gibi dansları öğretiyorlardı.Balo öncesinde çalışanlar ,akşam da balolara gidip,öğrendiklerini buralarda uyguluyorlardı.Dans hocalığı yapan kızlar balolara ücretsiz giriyorlar,gelenlerle dans ediyorlardı.Bu balolarda genellikle bilinen tango orkestraları çalardı,ancak çalışma sırasında plaktan çalışılırdı.
            O zamana kadar Osmanlılarda;bayram,sünnet,düğün gibi belirli zamanlarda ya da halkın kalabalık olarak katıldığı eğlencelerde sadece köçekler ve çengiler çağırılır,onlar oynatılırdı.Bu nedenle balolar ve bu tarz eğlenceler, halkın eğlence kültürüne çok yabancıydı.
Bu dönemde,kentlerdeki geleneksel müzikler (Yahudi,Rum,Ermeni müzikleri gibi etnik müzikler ) yeni gelişen eğlence hayatına ritmik açıdan yetersiz gelmeye başladı.Dolayısıyla batıdan gelen müzikler özellikle Beyoğlu’ndaki eğlence hayatına daha uygun geldiği için halk tarafından kolayca alınıp uygulandı.(9)
          Batılılaşma hareketi sürecinde halkın alışmak zorunda kaldığı yenilikler ,o kadar da kolay kabul edilmemiştir.Peyami Safa “Sözde Kızlar” adlı romanında tangonun ilk başlarda halkın bazı kesimleri tarafından nasıl algılandığından bahseder.Romanda; aktris olma hevesiyle evinden kaçan Hatice’nin sonradan Belma adını alarak ,kenar mahallelerden Şişli salonlarına atlamaya çalışırken ,batakhanelere nasıl düştüğü,sonra da savcılığa bir açıklama mektubu bırakarak intihar ettiği anlatılır.Hatice mektubunda, “Şişli salonlarında fing atanların ibret verici yaşam öyküsü”nü anlatır. “Eski Hatice,yeni Belma’nın ölüsü başında  çatkılı komşusu feryat ediyor:-Hatice... Hatice... kız,zavallı kız...seni tangolar öldürdüler!”
Burada kadın, “tango” derken,”halis Türk,dini bütün Müslüman mahallelerindeki ‘yeni’ kadınları kastediyor: 
             “Birkaç sene evvel dekolte bir moda yüzünden işitilen bu isim ,memleketin en kibar mahallelerine kadar her yere yayılmış,onlarca pek iğrenç bir zihniyete lakap yerine kullanılmış,bu güne kadar unutulmamıştı.Onlarca tango demek dinini,milletini sevmeyen,mahallesine,ailesine isyan eden,ırzını,namusunu satan,her günahı işleyen ve böyle,Allah tarafından,bin türlü hastalıkla hırıldıya hırıldıya gebertilen mel’un karı demekti.Onlarca, bu memleketteki açlık ölümlerine kadar her felaketin:Yangınların,koleranın,İspanyol hastalıklarının,kuduzun bir tane sebebi tangolardı.”(10)
              II.Meşrutiyet’ten sonra Türkiye’de özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti çeşitli yenilikler gerçekleştirmeye çalıştı.Faaliyetlerinden birisi, öğretmen okulları Darülmuallimat’ı,yani kız ve erkek öğretmen okullarını kurarak Türkiye’de ilk kez batılı anlamda öğretmen yetiştirmek oldu.İkinci bir faaliyetleri de “Türk Ocağı” denen kurumları açmak oldu.Buralarda şiir dinletisi,tiyatro gösterileri yapılıyor,müzik dersleri veriliyor,çeşitli yayınlar çıkarılıyor ve gençler buralarda bulunan kütüphanelere gelerek kitap okuyorlardı.Yani bu kurumlarda her türlü kültürel etkinlik bulunuyordu.Cumhuriyet’in ilk yıllarında da Türk Halkevleri ve Halk Ocakları’na dönüşen bu kurumlar kentlerden  nahiyelere kadar yaygınlaşarak faaliyetlerini sürdürdü.Bunların da kendilerine göre kültürel etkinlikleri,yayınları ve kütüphaneleri vardı.
Örneğin bazı halkevleri ( Ankara,Eminönü,Isparta Halkevleri gibi), ‘Halkevi Dergisi’ çıkarıyorlardı.Bu dergilerde Türk kültürü,halk edebiyatı, halk kültürü üzerine araştırmalar,incelemeler,şiirler,hikayeler ve çeşitli yazılar yayınlanıyordu.Bunun dışında halkevlerinde resim dersleri veriliyor,sergiler açılıyor,tiyatro gösterileri ve konserler oluyordu.Halkevlerinde müzik dersleri de veriliyordu.Bu derslerde hem halk müziği,hem de batı müziği öğretiliyordu.Halk müziği derslerine hem çalgı (bağlama),hem halk dansları giriyordu.Batı müziği derslerinde;klasik batı müziği yanında marşlar, serenadlar,valsler, tangolar öğretiliyordu.Bazı halkevlerinin kendi orkestraları vardı.(11)
               1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidara gelince ,Halk Partisi’nin propaganda yerleri olarak bilinen halkevleri kapatıldı.Daha sonraları halkevleri haklarını aramaya çalışsalar da,bir daha eski hallerine dönemediler;çünkü kütüphaneler dağıldı ,yayın faaliyetleri durdu,her türlü etkinlikleri sona erdi.Halkevleri,Halk Partisinin toplumsal örgütü olarak ,partinin öz değerlerini gerçekleştirmeye çalışan teşkilatlardı.( Bela Bartok,Adnan Saygun’la birlikte Anadolu’da yaptığı derleme gezisinden sonra yayınladığı kitapta,halkevlerinden “Halkevi Partisi” diye bahseder.)(12)
             Yaklaşık aynı dönemler olan 1950’lerde,tangonun popülerliği gittikçe azalmaya başladı.1960’larda da tamamen ortadan yok oldu.Disko devrinin başlaması bunun en büyük nedenlerinden biriydi.
Murat Belge’ye göre;tangonun ortadan yok olması,o zamana kadar Latin dünyasının etkisinde olan popüler müziğin ve dansın,o dönemde Anglo-Sakson dünyasının etkisinin daha baskın bir duruma gelmesindendi.Bu dönemde cha cha cha ,rumba,mambo,bossanova,ayrıca swing,slow diye adlandırılan türler vardı.Slow dansta herkes bir şekilde ,sağa sola sallanıp ortalıkta gezinerek,kendini kurtarırdı.Ancak tango, vals,mambo gibi danslar daha fazla beceri gerektiriyordu.Bu nedenle disko ve pop dönemi başlayınca kurallı olan bu danslara rağbet azaldı.(13)
           En yaygın dönemini 1930’lu yıllarda yaşayan tango müziği ,giderek yabancı kaynaklarından kısmen de olsa arınıp,kimi zaman türk müziği makamlarından da yararlanılarak,bestelenmeye başlandı.İbrahim Özgür,Necip Celal,Fehmi Ege bu bestecilerin başlıcalarındandı.Bu dönemde tangoyu,Latin Amerika’daki biçimiyle Türkiye’de icra eden ilk kişi Orhan Avşar oldu.Seyhan Hanım ve İbrahim Solmaz 1930’larda;Zehra Eren,Celal İnce 1950’lerde en tanınmış tango yorumcularıydılar.Tango söyleyen sanatçılar arasında en uzun süre sahnede kalan Şecaattin Tanyerli,adını taşıyan orkestrasıyla Cemil Başargan,Fehmi Ege’nin oğlu Esin Engin,bu müziği ve dansı, günümüze kadar yaşatmaya çalışan sanatçılardır.
(14)
           Ne ki; ülkemizde seçkin kültür olarak ortaya çıkan ve seçkin bir sosyal kesimin simgesi olarak varlığını sürdürmeye çalışan  tango ,popüler kültürün yaygınlaşıp ,baskın hale gelmesiyle; sadece bir grup tangosever tarafından hatırlandı ve canlılığı korunmaya çalışıldı.1970’li yıllarda “Tango Sevenler Derneği” adında bir dernek kuruldu.Buna Nedim Erdoğan önderlik etti ve derneğin birkaç yüz üyesi oldu.Dernek 1980’deki askeri darbeden nasibini alarak kapatıldı.


4-GÜNÜMÜZDE TANGO


             Günümüzde,iktidarın kendini yeniden yapılandırma süreci görünen o ki;bir dizi restorasyon ile mümkünmüş gibi görünüyor.Bu çabaların sonucunda, yine,yeniden bir coşku yaratılmaya çalışılıyor:Cumhuriyet Baloları ve tangolar...Ancak bu balolar ne ilklerine benziyor,ne de yapılan tangolar o dönemlerin hazzını veriyor.Geleneksel,seçkin ve popüler kültürün kendine has bileşkesini yaratan insanlarımız,yaşam alanlarına uygun ve kendilerini ifade edebilecekleri eğlence kültürünü tercih ediyor.
             Ne ki, tangonun ortaya çıktığı eskinin La Plata Nehrinin batı kıyısını aratmayan,artık ülkemizin kentlerini kuşatan ,kimilerinin ‘varoş’ diye adlandırdığı yerlerde bolca bulunan compadre ya da compadrito’ların yerli versiyonları ‘bıçkın delikanlılar’,kendilerini anlatan tamamen yerli bir tango yarattılar:Acının ,anlaşılamazlığın,açlığın sefaletin ve kaderin müziğini;Arabesk...Doğaldır ki; yaşamda karşılığı olan her şey yaşar.Maddi zeminden kopuk olan sanatın her türü yok olmaya doğarken mahkumdur.Konumuz arabesk olmadığı için bunun üzerinde durmayacağım.Sadece tangoya,ortaya çıkış itibariyle benzeşmesi anlamında, arabeskin sosyal konumuna değinmeyi uygun gördüm
            Yaşamın ta kendisi olan tangolar,olanca saflığıyla,bambaşka bir tarzda varoşlarda yaşanırken; Armada Otel’de,İrish pub’da  haftada bir ‘Tango Gecesi’ düzenleniyor
             Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi ,yine seçkinleşip yeni bir kimlik kazanmış olan tango,yine seçkin kültürün üyelerince nostalji gecelerinde esiyor.
.            Bunun dışında,tangonun bütün dünyadaki gelişim çizgisine paralel olarak,Türkiye’de de eski parlak günlerini çoktan geride bırakan Türkçe tangolar,bugün bir avuç idealist tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır.Nedim Erağan başkanlığındaki “Tango Dostları Derneği”; konserler,geceler düzenlemekte ve tango sevenleri bir araya toplamak için gayret sarfetmektedir.
            Engin Ege yönetimindeki İstanbul Radyosu Tango Orkestrası ise TRT Radyo 1’deki kayıtlarını sürdürmektedir.Piyanoda Celal Akatlar,akordeonlarda Engin Ege,Edvard Aris ve Ergin Artun,kemanlarda Vedat Evren,Nilgün Lü,Perran Akpınar,Hakan Şensoy,çelloda Firdevs Burçkin,klarnette Cevdet Tokuşoğlu,kontrbas Metin Irmak ve bateride Tümay Sayar’dan oluşan orkestraya Şecaettin Tanyerli solist olarak katılmaktadır.Engin Ege repertuarında bazı Arjantin tangolarına ve valslerine de rastlanıyor.
            Müzik yaşamına pop müziğiyle başlayan Erdener Koyutürk ve kardeşi Özdener Koyutürk’ün bazı beste ve düzenlemelerini de kendilerinin yaptıkları,yakında bir ikincisini tamamlayacakları kaset çalışmaları vardır.Koyutürk kardeşler genellikle babaları Necdet Koyutürk’ün tangolarına yeni yorumlar getirmektedir.(15)








5-SONSÖZ YERİNE



           Kısaca araştırmasını yapmaya çalıştığım bu konunun sonucu Horacio Ferrer’in alıntısıyla özetlenebilir:
         “Tango,dört ayrı fakat birbiriyle ilişkili sanat olan müzik,dans,şiirsel şarkı ve yorumdan oluşur.Buenos Aires’de bir asırdan fazla bir zamandır yaklaşık sekiz kuşak boyunca devam edegelen sanatçıların eseri olarak tango,tanınmış evlerin avlularında,genelevlerde,kenar mahalle barlarında oluşan karakterini ve orijinalliğini tamamen korumuştur.Bu nedenle de tango bu güne kadar,gizliliğin hoşluğunu ve çekiciliğini koruyabilmiştir.Buenos Aires’de gece hayatı bohemdir,şarabın arkadaşıdır ve tango özgürlüğe bağlılığıyla yaşamını sürdürmüştür.Canlı ve süregelen bir sanat olarak 30 binden fazla sahnede sunulmuş eserler ve 50 bini aşan plak ve bant kayıtlarındaki yorumlarla Buenos Aires’in bir ayini gibidir.
TANGO’YU ÇALAN ,SÖYLEYEN VE DANS EDENLER TANGONUN BAŞKA  BİR HAYATI DEĞİL,KENDİ YAŞAMLARINI DİLE GETİRDİĞİNİ ANLATIRLAR.
TANGO YAŞANIR DA.HER OLAY YENİ BİR TANGODUR....”


6-DİPNOTLAR


(1)   Akgün,Fehmi,Yıllar Boyunca Tango-1865-1993-,Pan Yay.,1993,İst.,sa.,13-14-15.
(2)   A.g.e,...sa.,2-3.
(3)   A.g.e.,...sa.,1.
(4)   A.g.e.,...sa.,5.
(5)   A.g.e.,...sa.,7.
(6)   Büyük Larousse,Milliyet Yay.,cilt.21.,sa.,11205-11206.
(7)   Akgün,Fehmi,Yıllar Boyunca Tango-1865-1993-,Pan Yay.,1993,İst.,sa.,109.
(8)   Belge, Murat; görüşme.
(9)   Belge,Murat; “Kanto-Operet”,Taş Plak Dinletisi,Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi,11 Mart 1996,Röportaj Notları.
      (10)      İleri, Selim, “Tango Bir Nostaljidir”,Argos Dergisi,S.2.,Ekim 1988,sa.,141.
      (11)      Onaran ,Alim Şerif; görüşme.
(12)      Belge,Murat;görüşme.
(13)      Belge,Murat;görüşme.
(14)      Büyük Larousse,Milliyet Yay.,cilt.,21.,sa.,1206.
(15)       Fehmi ,Akgün,Yıllar Boyunca Tango-1865-1993-,Pan Yay.,1993,İst.,sa.,117-118.












7-KAYNAKÇA




-         Akgün,Fehmi,Yıllar Boyunca Tango 1865-1993,Pan Yayınları,1993,İstanbul.
-         Büyük Larousse,Milliyet Yayınları,cilt,21.
-         Denizhan,Eşref, “Tango” maddesi,Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,cilt,7.,Kültür Bakanlığı Yayınları,1994,İstanbul.
-         Erağan,Nedim,Tramvaylı Günler Ve Eski Tangolar,Altın Kitaplar,1994,İst.
-         İleri,Selim, “Tango Bir Nostaljidir”.,Argos,Ekim 1998,2.Sayı (sa.,141-144).
-         Koyutürk,Erdener, “Sevdim Bir Genç Kadını”.,Cafe Pazar,14 Nisan 1996,(sa.,22-23).
-         Onaran,Alim Şerif, “Tango Müziği Yeniden Aranıyor”.,Gösteri,Temmuz 1983,No:32,(sa.,56-57).
-         -------------------    “Tangolar Ve Tango Edebiyatı”.,Yayınlanmamış Ders Notları,Levent,7 Mart 1995.  

              





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder