20 Aralık 2015 Pazar

KALİTE VE KARİYER ÜZERİNE


Neden böyleyiz diye düşünüyorum uzun zamandır?
Neden mi böyle düşünüyorum?
Çünkü herhangi bir kurumda, herhangi bir dairede bir türlü derdinizi ve meramınızı anlatamıyorsunuz masa başındakine.
Haliyle “Ya ben anlatamıyorum ya da karşımdaki anlamıyor” diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz.
Sonra nezaket olsun diye, “Ben anlatamadım sanırım efendim...” diye başlıyorsunuz söze.
O da ne? Muhatabınız, olanca kabalığı ve oturduğu yerin belli ki hazımsızlığıyla, “Evet” cevabı veriyor.
Bir yandan telefonla konuşurken, bir yandan sizi dinlemeye çalışıyor, bir yandan da ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunu size kanıtlamak istercesine, “En büyük adam benim, bu meralar benden sorulur” edasıyla koltuğunda bir ileri bir geri sallanıyor...
Peki yalnızca kurumlar mı böyle?
Hayır efendim, hayır... Toplumun her alanında yaşanıyor bu durum...
Eldeki malzeme bu... Bu çamurdan, bu kadar heykel oluyor işte...” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Ama doğru bir yaklaşım değil bu tarz düşünmek. Hem de hiç değil.
Çünkü toplumların gelişiminde esas olan; kariyer sahiplerinin kaliteli olmasıdır. Ya da başka bir deyişle, kaliteli insanlara kariyer yaptırılmasıdır.
Bu nasıl sağlanır?
Elbette adam kayırma mantığıyla yerleştirme yapılmamasıyla...
Dirsek teması ve kan bağıyla düşünülmemesiyle...
Bu yazıya başlamadan önce “Rota nereye?” başlıklı bir yazı üzerinde çalışıyordum. Yazı, sanki bu temanın içine gizlenmişti de çıkıverdi birden bire ortaya. Tabi ya! Rotayı belirlemek için öncelikle köy toplumu mu yoksa kent toplumu mu olmaya karar vermemiz gerek.
Az önce yazdıklarım ne yazık ki bir köy toplumu profili çiziyor... Kaldı ki; köy toplumlarında bile bu kadar yozlaşma, bu kadar densizlik, bu kadar keşmekeşe rastlanmaz. En azından feodal değerlere sahip çıkılır. Tabiri caizse “delikanlılık” hakimdir ilişkilerde.
Günümüze bakıyorum da ne feodal değerler, ne sanayi değerleri yaşanabiliyor doğru dürüst.
Alabildiğine yoz bir kültür; alabildiğine adam kayırma, alabildiğine görgüsüzlük, alabildiğine hazımsızlık...
Ve kalitesiz kariyer sahipleri suyun başında...
Rota belli değil mi böyle bir toplumda?
Ustasından, inşaatçısına; işçisinden, patronuna; müdüründen, memuruna ...
İşte hal, böyle ahval...
AB’ye girme ya da girmeme konusunda mahalle kahvesinden tutun da; üst düzey bürokratlara kadar herkes çok heyecanlı... Kimi girelim, kimi girmeyelimin derdinde...
Ama nedense, toplumun rotası konusunda çıt çıkmıyor, kimse bu konuda fikir beyan etmiyor.
Niye mi?
Çünkü yine aynı mantıkla düşünüyoruz da ondan.
Nasıl mı?
Ya biz AB’ye gireriz, ya da AB’yi kendimize benzetiriz...

Birkaç eş dost, ahbapla, Allah’ın izni ve yakın dirsek temasıyla, Avrupa’yı fethederiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder