KALİTE VE KARİYER ÜZERİNE
Neden
böyleyiz diye düşünüyorum uzun
zamandır?
Neden mi böyle düşünüyorum?
Çünkü herhangi bir kurumda, herhangi bir dairede bir
türlü derdinizi ve meramınızı anlatamıyorsunuz masa başındakine.
Haliyle “Ya ben
anlatamıyorum ya da karşımdaki anlamıyor” diye düşünmekten kendinizi
alamıyorsunuz.
Sonra nezaket olsun diye, “Ben anlatamadım sanırım efendim...” diye başlıyorsunuz söze.
O da ne? Muhatabınız, olanca kabalığı ve oturduğu
yerin belli ki hazımsızlığıyla, “Evet”
cevabı veriyor.
Bir yandan telefonla konuşurken, bir yandan sizi
dinlemeye çalışıyor, bir yandan da ne kadar önemli bir şahsiyet olduğunu size
kanıtlamak istercesine, “En büyük adam
benim, bu meralar benden sorulur” edasıyla koltuğunda bir ileri bir geri
sallanıyor...
Peki yalnızca kurumlar mı böyle?
Hayır efendim, hayır... Toplumun her alanında
yaşanıyor bu durum...
“Eldeki malzeme
bu... Bu çamurdan, bu kadar heykel oluyor işte...” dediğinizi duyar gibi
oluyorum.
Ama doğru bir yaklaşım değil bu tarz düşünmek. Hem de
hiç değil.
Çünkü toplumların gelişiminde esas olan; kariyer
sahiplerinin kaliteli olmasıdır. Ya da başka bir deyişle, kaliteli insanlara
kariyer yaptırılmasıdır.
Bu nasıl sağlanır?
Elbette adam kayırma mantığıyla yerleştirme
yapılmamasıyla...
Dirsek teması ve kan bağıyla düşünülmemesiyle...
Bu yazıya başlamadan önce “Rota nereye?” başlıklı bir yazı üzerinde çalışıyordum. Yazı, sanki
bu temanın içine gizlenmişti de çıkıverdi birden bire ortaya. Tabi ya! Rotayı
belirlemek için öncelikle köy toplumu mu yoksa kent toplumu mu olmaya karar
vermemiz gerek.
Az önce yazdıklarım ne yazık ki bir köy toplumu
profili çiziyor... Kaldı ki; köy toplumlarında bile bu kadar yozlaşma, bu kadar
densizlik, bu kadar keşmekeşe rastlanmaz. En azından feodal değerlere sahip
çıkılır. Tabiri caizse “delikanlılık”
hakimdir ilişkilerde.
Günümüze bakıyorum da ne feodal değerler, ne sanayi
değerleri yaşanabiliyor doğru dürüst.
Alabildiğine yoz bir kültür; alabildiğine adam
kayırma, alabildiğine görgüsüzlük, alabildiğine hazımsızlık...
Ve kalitesiz
kariyer sahipleri suyun başında...
Rota belli değil mi böyle bir toplumda?
Ustasından, inşaatçısına; işçisinden, patronuna;
müdüründen, memuruna ...
İşte hal, böyle ahval...
AB’ye girme ya da girmeme konusunda mahalle
kahvesinden tutun da; üst düzey bürokratlara kadar herkes çok heyecanlı... Kimi
girelim, kimi girmeyelimin derdinde...
Ama nedense, toplumun rotası konusunda çıt çıkmıyor,
kimse bu konuda fikir beyan etmiyor.
Niye mi?
Çünkü yine aynı mantıkla düşünüyoruz da ondan.
Nasıl mı?
Ya biz AB’ye gireriz, ya da AB’yi kendimize
benzetiriz...
Birkaç eş dost, ahbapla, Allah’ın izni ve yakın dirsek
temasıyla, Avrupa’yı fethederiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder