Devlet-Örgüt
farkı
Lübnan Hizbullahı'nın ruhani lideri
Muhammed Hüseyin Fadallah’ın, Bahreyn gazetesi Vasat’ta yayımlanan demecini
okuyorum.
Fadallah; “Gerçek trajedi, insanların
kimliklerine göre öldürülmesidir. Bu durum, İslam kültürünü diriltmeye çalışan
bizlerin yenilgisini getirecek. Bu yüzden, sorumluluğu Sünni ve Şii âlimlerde
buluyorum.” diyor… Sünni ve Şiiler arasındaki çatışmayı “fitne” olarak
değerlendirirken, bu fitnenin nereden yayıldığına işaret ediyor. Bunun, hızla
harekete geçilmezse ümmetin davalarını bitireceğini söylüyor… Ve tüm İslâm
âlemini direnişe çağırıyor.
Ayrıca Müslümanlar olarak, bazen din,
bazen de başka isimler adına bu suçları işleyenlere karşı tutum alınması; etnik
ve dini kimliklerini dikkate almaksızın dünyadaki tüm mazlumların ve masumların
yanında olunmasının gerekliliğine işaret ediyor.
***
Aslında İslâm âleminin en büyük
açmazı bu mezhep savaşları… Modernleşmelerinin de en büyük engeli. Arap
dirilişi rüyası tutmadı. Arap milliyetçiliği, bir türlü yaratılamadı. Dünya medeniyetinin
beşiği olan Ortadoğu, birkaç petrol şeyhinin çıkarına kurban edildi.
En eski uygarlıklara imza atmış olan
Samiler, nasıl oldu da yarattıklarının kulu kölesi oldu?
Sanırım yeryüzündeki uygarlıkların
geçtiği aşamaları yakalayamadı; ya da değişimi sağlayabilecek kadroları
yaratamadılar. Belki de buna izin verilmedi; bu coğrafyaya böyle bir misyon
biçildi.
***
Lübnan’da İngilizce yayımlanan The
DailyStar gazetesi, Ortadoğu'daki şiddetin nedenini açıklamış: “Dört çift
aktörün ilişkilerinin sonucu: Zayıflayan Filistin-Lübnan hükümetleri, güçlenen
Hamas-Hizbullah, destekçileri İran-Suriye ve bu duruma karşı yeni politika
geliştiremeyen İsrail ve ABD”
Devleti yöneten hükümetlerin en cılız
olduğu dönemlerde ortaya çıkan örgütlere şöyle bir baktığımızda, gazetenin,
görünen durumun analizini en çarpıcı şekilde anlatmış olduğunu söyleyebiliriz.
Çünkü Hizbullah ve Hamas geçtiğimiz
10 yılda İsrail'in Lübnan ve Filistin'deki işgaline direnen başlıca siyasi
güçler olarak, halk tarafından kabul gördü. Aynı zamanda da İsrail'in sert
misillemelerine yol açan militan politikalar izledikleri için eleştirildi. Bu
son olaylara bakıldığında hala Lübnan'daki yaklaşımlar böyle.
Gazeteye göre: “Lübnanlılar
öfkelerini İsrail'e yönlendirirken, Hizbullah'ın çatışmaları tetikleyen
kararını yumuşakça sorguluyor. Ayrıca Filistinlileri, Suriye'yi, diğer Arap
ülkelerini ve İran'ı kendi sorunları yüzünden Lübnan'ı savaşa sokmakla
suçluyorlar.”
***
İsrail, kendini savunmak ve teröre
son vermek istediği gerekçesi ile saldırıya geçti. Ama yıllardır aynı gerekçe
ve aynı yaklaşımla hareket etmesi, bu yolun doğru olmadığını gösteriyor. İşte
bu nedenle artık bu tavrından vazgeçmeli. Eğer bu örgütleri hem terörist olarak
nitelendiriyor, hem de bir devletmiş gibi karşılık veriyorsa, bu işin altında
başka şeyler aranmalı. Adı üstünde; terör örgütü. İşi ve var oluşu gereği
elbette terörist eylemlere yaparak kitleselleşecek ve böylece halk nezdinde
kabul görecek.
Peki ya İsrail?
O, devlet olduğunu bilmeli.
Çünkü Ortadoğu’da barışı örmek, ancak
ve ancak ciddi devlet politikaları ile mümkün.
İsrail'in, Filistinliler ve
Lübnanlıların hayatını tahrip etmesi, Hamas ve Hizbullah’ın doğuş zeminine taze
kan verecektir. Bu da; bu ülkelerdeki hükümetlerin etkinliğini, bazı durumlarda
da meşruiyetini yok edecektir.
Sonuç; kontrolsüz güç kullanımı ve
çözümsüzlük…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder