23 Aralık 2015 Çarşamba

Devlet-Örgüt farkı
Lübnan Hizbullahı'nın ruhani lideri Muhammed Hüseyin Fadallah’ın, Bahreyn gazetesi Vasat’ta yayımlanan demecini okuyorum.
Fadallah; “Gerçek trajedi, insanların kimliklerine göre öldürülmesidir. Bu durum, İslam kültürünü diriltmeye çalışan bizlerin yenilgisini getirecek. Bu yüzden, sorumluluğu Sünni ve Şii âlimlerde buluyorum.” diyor… Sünni ve Şiiler arasındaki çatışmayı “fitne” olarak değerlendirirken, bu fitnenin nereden yayıldığına işaret ediyor. Bunun, hızla harekete geçilmezse ümmetin davalarını bitireceğini söylüyor… Ve tüm İslâm âlemini direnişe çağırıyor.
Ayrıca Müslümanlar olarak, bazen din, bazen de başka isimler adına bu suçları işleyenlere karşı tutum alınması; etnik ve dini kimliklerini dikkate almaksızın dünyadaki tüm mazlumların ve masumların yanında olunmasının gerekliliğine işaret ediyor.
***
Aslında İslâm âleminin en büyük açmazı bu mezhep savaşları… Modernleşmelerinin de en büyük engeli. Arap dirilişi rüyası tutmadı. Arap milliyetçiliği, bir türlü yaratılamadı. Dünya medeniyetinin beşiği olan Ortadoğu, birkaç petrol şeyhinin çıkarına kurban edildi.
En eski uygarlıklara imza atmış olan Samiler, nasıl oldu da yarattıklarının kulu kölesi oldu?
Sanırım yeryüzündeki uygarlıkların geçtiği aşamaları yakalayamadı; ya da değişimi sağlayabilecek kadroları yaratamadılar. Belki de buna izin verilmedi; bu coğrafyaya böyle bir misyon biçildi.
***
Lübnan’da İngilizce yayımlanan The DailyStar gazetesi, Ortadoğu'daki şiddetin nedenini açıklamış: “Dört çift aktörün ilişkilerinin sonucu: Zayıflayan Filistin-Lübnan hükümetleri, güçlenen Hamas-Hizbullah, destekçileri İran-Suriye ve bu duruma karşı yeni politika geliştiremeyen İsrail ve ABD”
Devleti yöneten hükümetlerin en cılız olduğu dönemlerde ortaya çıkan örgütlere şöyle bir baktığımızda, gazetenin, görünen durumun analizini en çarpıcı şekilde anlatmış olduğunu söyleyebiliriz.
Çünkü Hizbullah ve Hamas geçtiğimiz 10 yılda İsrail'in Lübnan ve Filistin'deki işgaline direnen başlıca siyasi güçler olarak, halk tarafından kabul gördü. Aynı zamanda da İsrail'in sert misillemelerine yol açan militan politikalar izledikleri için eleştirildi. Bu son olaylara bakıldığında hala Lübnan'daki yaklaşımlar böyle.
Gazeteye göre: “Lübnanlılar öfkelerini İsrail'e yönlendirirken, Hizbullah'ın çatışmaları tetikleyen kararını yumuşakça sorguluyor. Ayrıca Filistinlileri, Suriye'yi, diğer Arap ülkelerini ve İran'ı kendi sorunları yüzünden Lübnan'ı savaşa sokmakla suçluyorlar.”
***
İsrail, kendini savunmak ve teröre son vermek istediği gerekçesi ile saldırıya geçti. Ama yıllardır aynı gerekçe ve aynı yaklaşımla hareket etmesi, bu yolun doğru olmadığını gösteriyor. İşte bu nedenle artık bu tavrından vazgeçmeli. Eğer bu örgütleri hem terörist olarak nitelendiriyor, hem de bir devletmiş gibi karşılık veriyorsa, bu işin altında başka şeyler aranmalı. Adı üstünde; terör örgütü. İşi ve var oluşu gereği elbette terörist eylemlere yaparak kitleselleşecek ve böylece halk nezdinde kabul görecek.
Peki ya İsrail?
O, devlet olduğunu bilmeli.
Çünkü Ortadoğu’da barışı örmek, ancak ve ancak ciddi devlet politikaları ile mümkün.
İsrail'in, Filistinliler ve Lübnanlıların hayatını tahrip etmesi, Hamas ve Hizbullah’ın doğuş zeminine taze kan verecektir. Bu da; bu ülkelerdeki hükümetlerin etkinliğini, bazı durumlarda da meşruiyetini yok edecektir.

Sonuç; kontrolsüz güç kullanımı ve çözümsüzlük…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder