BU TREN DE KAÇMASIN!
Bilindiği üzere 1400'lü yıllarda,
uluslar arası sularda yaygınlaşan ticaret dönemini, bazı tarihçiler, 'I.
Globalleşme' olarak adlandırır. Daha o zamanlarda, bu anlamda esamesi bile
okunmayan Osmanlı, denizle tanışmamıştır
bile.
İşte bu durum, ondan sonraki
çağlarda da sürmüş; baştaki farklılık
giderek koskoca bir çağı yutan, derin bir yarığa dönüşmüş; dünya üzerindeki
gelişmeler ve değişmeler, önceki çağın kafasıyla red edilmiş... Ya da yüz yıl öncesinden insanlığın kullanmaya başladığı
değerler transfer edilerek, kan revan içinde kullanılmaya başlanmıştır.
İşte hal böyle olunca,
uluslararası sularda ticarete hakim olan ilk sömürgeci ülkeler, sermaye
birikimlerini, sanayileşme hamlesine taşıyarak, ulusal devleti yaratacak olan
değerler sistemini insanların kafasına ve yaşamına yerleştirmeyi sağlamışlar...
Yani, mal ve sermaye birikimi
var; o halde "vatan", "millet", "ulus" gibi
kavramlar da olmalı. Bunun tersi bir durum, ancak "zor" yoluyla insan
yaşamına yerleştirmişler...
Dünyanın bugün geldiği nokta
"ulus devlet"in çok ötesinde bir yerde... Geçmiş çağın genel geçer
kavramları da aşınmış durumda... Dünyanın yeni durumunu ve bu çağın genel geçer
felsefesini anlayan ülkeler; çağa uygun hamleler ile insanını mutlu etmenin
yollarını bulmuşlar...
Peki ya biz...
Globalizmi yaratanlar ve
algılamış olanlar, bizim yeni yeni içine girdiğimiz dünya pazarlarında, daha başka bir biçimde, başka metalarla
duruyor... Onlar artık "bilgi"ye yatırım yapıyor... "Bilişim"e
kucak açıyor... Bireylerin özgün projelerine sahip çıkarak "patent"
ve "telif" üzerinde duruyor... Şimdilerde en önemli ve genel geçer
ticari meta "bilgi"...
İşte bu nedenle; bu çağ,
"Bilgi Çağı" olarak adlandırılmış...
Peki neresindeyiz bu dünyanın?
Biz kaçan "ulus"
treninin arkasından koşuyoruz. Koşuyoruz da, bu tren artık metal yorgunluğundan
dolayı kullanılmıyor... O, bir daha bu istasyondan geçmeyecek... Onu yakalayıp
binmeyi hayal ederken, dalgınlığa düşüp, önümüzden geçen treni de
kaçırmamalıyız...
İlk devletli toplumdan bu yana,
dünya devletleri bir süreklilik içinde hep var olmuş, yalnızca yönetim
şekilleri değişmiştir. Tanrı devlet, kral devlet olmuş, imparator devletten
ulus devlete geçilmiştir. Ama o devlet hep var olmuştur. Zaten adından da
anlaşılacağı üzere 'devl-et' içe huzur veren anlamındadır. Devlet içe karşı
huzur veren, sağlayandır. Dışa karşı ise yalnızca içte yaşayanları tanımlayan
bir unvandır. İşte bu nedenle dünyadaki devletler ile arasında bir uyum
olmalıdır. Örneğin, dünya devletleri imparatorluğu aşan bir yönetimle
yönetilirken, bir ya da bir kaçının kral devlette ısrar etmesi
"anakronizma" olarak değerlendirilir.
İşte Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nde yaşayanlar da, böylesi bir anakronizmaya düşmekten kaçınmalı,
dünyayı yakalamaya çalışmalıdır.
Unutulmamalıdır ki; bir çağı
yakalanmak için verilen mücadele, içinde bulunulan çağı atlamayı, yok saymayı
gerektirmez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder