1 Mayıs 2016 Pazar

BU TREN DE KAÇMASIN!

Bilindiği üzere 1400'lü yıllarda, uluslar arası sularda yaygınlaşan ticaret dönemini, bazı tarihçiler, 'I. Globalleşme' olarak adlandırır. Daha o zamanlarda, bu anlamda esamesi bile okunmayan Osmanlı,  denizle tanışmamıştır bile.
İşte bu durum, ondan sonraki çağlarda da sürmüş;  baştaki farklılık giderek koskoca bir çağı yutan, derin bir yarığa dönüşmüş; dünya üzerindeki gelişmeler ve değişmeler, önceki çağın kafasıyla red edilmiş... Ya da  yüz yıl öncesinden insanlığın kullanmaya başladığı değerler transfer edilerek, kan revan içinde kullanılmaya başlanmıştır. 
İşte hal böyle olunca, uluslararası sularda ticarete hakim olan ilk sömürgeci ülkeler, sermaye birikimlerini, sanayileşme hamlesine taşıyarak, ulusal devleti yaratacak olan değerler sistemini insanların kafasına ve yaşamına yerleştirmeyi sağlamışlar...
Yani, mal ve sermaye birikimi var; o halde "vatan", "millet", "ulus" gibi kavramlar da olmalı. Bunun tersi bir durum, ancak "zor" yoluyla insan yaşamına yerleştirmişler...
Dünyanın bugün geldiği nokta "ulus devlet"in çok ötesinde bir yerde... Geçmiş çağın genel geçer kavramları da aşınmış durumda... Dünyanın yeni durumunu ve bu çağın genel geçer felsefesini anlayan ülkeler; çağa uygun hamleler ile insanını mutlu etmenin yollarını bulmuşlar...
Peki ya biz...
Globalizmi yaratanlar ve algılamış olanlar, bizim yeni yeni içine girdiğimiz dünya pazarlarında,  daha başka bir biçimde, başka metalarla duruyor... Onlar artık "bilgi"ye yatırım yapıyor... "Bilişim"e kucak açıyor... Bireylerin özgün projelerine sahip çıkarak "patent" ve "telif" üzerinde duruyor... Şimdilerde en önemli ve genel geçer ticari meta "bilgi"...
İşte bu nedenle; bu çağ, "Bilgi Çağı" olarak adlandırılmış...
Peki neresindeyiz bu dünyanın?
Biz kaçan "ulus" treninin arkasından koşuyoruz. Koşuyoruz da, bu tren artık metal yorgunluğundan dolayı kullanılmıyor... O, bir daha bu istasyondan geçmeyecek... Onu yakalayıp binmeyi hayal ederken, dalgınlığa düşüp, önümüzden geçen treni de kaçırmamalıyız...
İlk devletli toplumdan bu yana, dünya devletleri bir süreklilik içinde hep var olmuş, yalnızca yönetim şekilleri değişmiştir. Tanrı devlet, kral devlet olmuş, imparator devletten ulus devlete geçilmiştir. Ama o devlet hep var olmuştur. Zaten adından da anlaşılacağı üzere 'devl-et' içe huzur veren anlamındadır. Devlet içe karşı huzur veren, sağlayandır. Dışa karşı ise yalnızca içte yaşayanları tanımlayan bir unvandır. İşte bu nedenle dünyadaki devletler ile arasında bir uyum olmalıdır. Örneğin, dünya devletleri imparatorluğu aşan bir yönetimle yönetilirken, bir ya da bir kaçının kral devlette ısrar etmesi "anakronizma" olarak değerlendirilir.
İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yaşayanlar da, böylesi bir anakronizmaya düşmekten kaçınmalı, dünyayı yakalamaya çalışmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; bir çağı yakalanmak için verilen mücadele, içinde bulunulan çağı atlamayı, yok saymayı gerektirmez...    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder