“Ecnebi
nasihatler”
AKP Hükümeti ile hız kazanan AB’ye
üyelik süreci, sıkıntılarla devam ediyor. Buna bağlı olarak Avrupa ülkelerinde
hiç tükenmeyen Türklük korkusu da yükseliyor. Bir Avrupalı ya da Amerikalı
için, en tedirgin edici kimlik, şüphesiz Türklüktür. Rus olmak ikinci, Fars
olmak üçüncü sırada gelir.
Yani, doğudaki o dönemin en büyük üç
imparatorluğu, hala tehdittir bunlar için. Avrupalı, Osmanlı korkusunu
aşamamış, hafızasında diri tuttuğu seferlerin hıncını, devlet biçimleri,
devletlerarası ilişkiler değişse de olduğu gibi muhafaza etmiştir.
Avrupalı; bir yandan, Osmanlı’nın,
Orta Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya’daki izlerini yok edememenin verdiği
sıkıntıyla, adeta bir paranoya yaşarken; bir yandan da Türkiye’nin oldukça genç
ve eğitimli bir nüfusa sahip olması, tüm stratejik yolların üzerinde oturması
bakımından onsuz olamayacağını bilmektedir.
Öyle ya, bir birlik ya küçülecek, ya
da büyüyecektir. Bu birliğin temel sorunudur bana göre. Sıkıntı da nasıl büyüyeceği
gerektiği ile ilgilidir.
***
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, zaten
Avrupa’da olan Osmanlı’nın kurum ve kuruluşlarını devralarak kuruldu. Ve Osmanlı’nın,
yine kendisi gibi döneminin en büyük Doğu İmparatorluğundan biri olan Çarlık
Rusya’sı ile her daim kavgalı bir durumu vardı.
Doğunun üç kimliği; Türk, Rus ve
Fars, tarihin hiçbir döneminde bir ittifak kuramamışlar, doğunun en büyük
imparatorluğu olma yarışında hep karşı karşıya gelmişlerdir.
Bu imparatorluklardan geriye
kalanlar, devlet biçimlerini değiştirmiş de olsalar, geçmiş tecrübelerle
hareket etmektedirler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hariç. Çünkü O, Osmanlı’nın
red-di mirası üzerine kurulmuştur.
İşte bu durum da, onun hafızasını
silerek, bugün atacağı adımlarda, kuracağı ittifaklarda şaşırmasına neden
olmuştur.
***
Bugün birlik gündemi iki ayrı seçenek
ile karşımıza çıkmakta; ya Avrupa ya da Asya…
Tüm hesaplar, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ni Avrupa içlerinden atıp, doğulu üç imparatorluğun sınırlarına
hapsetmek üzerine kurulu.
Yani doğu-batı ikileminde, doğuyu
kendi sınırlarında tutmak; böylece de doğunun ön kapısı Türkiye’yi AB kapısında
oyalamak…
***
AB’nin istediği reformlar, Türkiye
insanı için zararlı, fevkalade tehlikeli şeyler mi?
Hayır…
Aksine bireyin, en büyük örgütlü güç
olan devlet karşısında haklarını korumaya yönelik yasalar…
Bu yasalar, devletin gücünü
zayıflatır mı peki?
Aksine gücüne güç katar. Eğer hayata
geçmezse, devlet kendisini halktan korumak için çabalar. Bunun sonucu da belli;
baskı, hakların budanması ve zulüm…
AB’nin devletler düzleminde hesapları
olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de kendi insanının refah ve
mutluluğu için hesapları olmalı; aynı zamanda da dünya devletleri ile
ilişkilerinde…
Tarihte, “Ecnebi örnekler” ,“Ecnebi
nasihatler” hatta “Ecnebi taktiler, stratejiler” hep olmuştur… Olacaktır da…
İttihat Terakki’nin bu nasihatlerden,
bu stratejilerden beslenerek, Birinci Dünya Savaşı’nı başımıza nasıl bela
ettiği unutulmamalıdır. Çanakkale ve Sarıkamış’ın arkasında yatan ideolojik
yaklaşım, yapılan ittifak bugün yeniden değerlendirilmelidir.
Güçlü devletler, halklarının çıkarına
olabilecek ittifakları kurmak zorundadır. İttifaklar içinde bulunmak, o ülkenin
ilhakı demek değildir. Çünkü dünya üzerinde hiçbir devlet yalnız değildir,
yalnız yaşayamaz da…
Devir, küresel dünyada nasıl durmak
gerektiğini anlayıp, ona göre hareket eden devletlerin devri olacaktır.
Şimdi, akıllı davranma zamanı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder