Rektör
adayları “kendi”ni anlatıyor
Balıkesir Üniversite’si bu yıl daha
farklı bir heyecanla açıldı. Çünkü üniversite, yeni rektörünü arıyor.
Benim bildiğim Eylül ayı başlarında
konuşulmaya başlanan rektör adayları, daha üniversitenin açılışı yapılmadan, bir
bir adaylıklarını açıkladılar…
Bayram Yıldız, Ali Duymaz, Adem Çabuk,
Mahir Alkan, Şerif Saylan, Cemal Okuyan ve Bedriye Tunçsiper…
6+1…
Acaba, kadın kotası üniversite
seçimlerinde de gündeme gelir mi?
Gelirse çok ayıp mı olur, bilmem. Ama
adayların altısının erkek, birinin kadın olması, cins ayrımcılığı açısından,
ülke gerçekliğini gösteren “bilimsel” bir gösterge değil mi?
***
Ben bilim insanlarının seçim
çalışmalarının da farklı olması gerektiğine inananlardanım. Karalamadan
arınmış, sataşmanın olmadığı, geçmiş döneme veryansın etmeyen, “Nasıl bir
üniversite?” sorusunu projelendirmiş, bilimsel görüşü içselleştirmiş, evrensel
bir kimlikle olgulara yaklaşan, inisiyatif kullanabilen anlayışların hakim
olduğu bir seçim süreci…
Peki, Balıkesir Üniversitesi nasıl
bir seçim atmosferini soluyacak dersiniz?
“Perşembenin gelişi, çarşambadan
belli olur”muş…
Sürç-ü lisan eyler isem şimdiden af
ola!
***
Adaylar tarafından hazırlanmış
metinleri okudum, büyük bir dikkatle…
İşte bir örnek: “… oy vermediğim
için şu anki rektör DPT projemin ödeneğini harcatmadı ve projeyi iptal ettirmek
zorunda kaldım. Bölüm başkanı olduğum için Biyoloji Bölümüne alınan
araştırma görevlileri, bölümde görevlendirilmedi, Fen bilimleri enstitüsünde
bir yıldan fazla sekreterlik yaptırıldı. Enstitüde ne yapacaklarını soran
araştırma görevlilerine, memurlara çay
yapmaları söylendi. Araştırma
görevlilerine memurlara çay yaptırmaya kalkanlar bu gün rektör olmaya
kalkışıyorlarsa burada önemli bir çarpıklık var demektir.”
Peki, sormazlar mı adama,
“Söyledikleriniz mutlaka doğrudur ama siz bu durum karşısında ne yaptınız,
bunun için hangi adımları attınız?” diye…
Bence, sayın aday olumsuz gidişatı
değiştirmek için nasıl davrandığını anlatmalıydı. Kimlerle görüştüğünü, olumsuzluğa
nasıl bir çözüm ürettiğini yazmalıydı.
Üniversite kamuoyu, bu çabayı elbette
değerlendirirdi. Sorun çözülsün ya da çözülmesin…
Hani derler ya: “Çözüm üretemiyorsan,
sorunun bir parçasısın”…
***
Aynı yaklaşımla yazılmış bir metin
daha: “… Üniversitemizin önündeki en temel sorunlardan birisi öğretim
elemanı saygınlığı ve onurunun yeterince korunamadığı gerçeğidir. Birimler
yerine kişisel ilişkilerin tercih edilmesi, kişilerin liyakat, çalışkanlık ve
üretkenliğinin değil yönetime yakınlığının ölçüt olarak alınması, akademik
personele bilimsel araştırma, sosyal yaşam olanaklarının yeterince
sağlanamaması gibi değişik etkenler öğretim üyesi saygınlığının yitirilmesine
ve üniversitemizden ayrılışlara ve verim kaybına neden olmuştur.”
Çok değerli bilim insanı, mesleğinin
saygınlığına gölge düşürenler karşısında nasıl bir onur mücadelesi yürütmüştür,
üniversite seçmeni sormayacak mı bunu?
***
İki aday, iki şikâyet…
Peki efendim, iddia edildiği gibi, bu
rektör, öğretim elemanı saygınlığını ve onurunu koruyamadı, ona oy verilmediği
için proje ödeneğini harcatmadı… O zaman neredeydi ki sayın adaylar, “şeriatın
kestiği parmak kanamaz” deyip, kabullenmişler miydi durumu?
Yoksa onur mücadelesi vererek,
Rektörün görevinden alınması için, haklı gerekçeleri, üniversite kamuoyuna
duyurup, gerekli mercilere duyurmuşlar mıydı alenen?
Bence, sorunlar karşısında nerede durulduğu
önemlidir ve sorunu aşmak için sarf edilen çaba…
Gerisi hikâye…
Hani derler ya “Ayinesi iştir kişinin
lâfa bakılmaz” diye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder