1 Mayıs 2016 Pazar

Rektör adayları “kendi”ni anlatıyor
Balıkesir Üniversite’si bu yıl daha farklı bir heyecanla açıldı. Çünkü üniversite, yeni rektörünü arıyor.
Benim bildiğim Eylül ayı başlarında konuşulmaya başlanan rektör adayları, daha üniversitenin açılışı yapılmadan, bir bir adaylıklarını açıkladılar…
Bayram Yıldız, Ali Duymaz, Adem Çabuk, Mahir Alkan, Şerif Saylan, Cemal Okuyan ve Bedriye Tunçsiper…
6+1…
Acaba, kadın kotası üniversite seçimlerinde de gündeme gelir mi?
Gelirse çok ayıp mı olur, bilmem. Ama adayların altısının erkek, birinin kadın olması, cins ayrımcılığı açısından, ülke gerçekliğini gösteren “bilimsel” bir gösterge değil mi?
***
Ben bilim insanlarının seçim çalışmalarının da farklı olması gerektiğine inananlardanım. Karalamadan arınmış, sataşmanın olmadığı, geçmiş döneme veryansın etmeyen, “Nasıl bir üniversite?” sorusunu projelendirmiş, bilimsel görüşü içselleştirmiş, evrensel bir kimlikle olgulara yaklaşan, inisiyatif kullanabilen anlayışların hakim olduğu bir seçim süreci…
Peki, Balıkesir Üniversitesi nasıl bir seçim atmosferini soluyacak dersiniz?
“Perşembenin gelişi, çarşambadan belli olur”muş…
Sürç-ü lisan eyler isem şimdiden af ola!
***
Adaylar tarafından hazırlanmış metinleri okudum, büyük bir dikkatle…
İşte bir örnek: “… oy vermediğim için şu anki rektör DPT projemin ödeneğini harcatmadı ve projeyi iptal ettirmek zorunda kaldım. Bölüm başkanı olduğum için Biyoloji Bölümüne alınan araştırma görevlileri, bölümde görevlendirilmedi, Fen bilimleri enstitüsünde bir yıldan fazla sekreterlik yaptırıldı. Enstitüde ne yapacaklarını soran araştırma görevlilerine,   memurlara çay yapmaları söylendi.   Araştırma görevlilerine memurlara çay yaptırmaya kalkanlar bu gün rektör olmaya kalkışıyorlarsa burada önemli bir çarpıklık var demektir.
Peki, sormazlar mı adama, “Söyledikleriniz mutlaka doğrudur ama siz bu durum karşısında ne yaptınız, bunun için hangi adımları attınız?” diye…
Bence, sayın aday olumsuz gidişatı değiştirmek için nasıl davrandığını anlatmalıydı. Kimlerle görüştüğünü, olumsuzluğa nasıl bir çözüm ürettiğini yazmalıydı.
Üniversite kamuoyu, bu çabayı elbette değerlendirirdi. Sorun çözülsün ya da çözülmesin…
Hani derler ya: “Çözüm üretemiyorsan, sorunun bir parçasısın”…
***
Aynı yaklaşımla yazılmış bir metin daha: “… Üniversitemizin önündeki en temel sorunlardan birisi öğretim elemanı saygınlığı ve onurunun yeterince korunamadığı gerçeğidir. Birimler yerine kişisel ilişkilerin tercih edilmesi, kişilerin liyakat, çalışkanlık ve üretkenliğinin değil yönetime yakınlığının ölçüt olarak alınması, akademik personele bilimsel araştırma, sosyal yaşam olanaklarının yeterince sağlanamaması gibi değişik etkenler öğretim üyesi saygınlığının yitirilmesine ve üniversitemizden ayrılışlara ve verim kaybına neden olmuştur.”
Çok değerli bilim insanı, mesleğinin saygınlığına gölge düşürenler karşısında nasıl bir onur mücadelesi yürütmüştür, üniversite seçmeni sormayacak mı bunu?
***
İki aday, iki şikâyet…
Peki efendim, iddia edildiği gibi, bu rektör, öğretim elemanı saygınlığını ve onurunu koruyamadı, ona oy verilmediği için proje ödeneğini harcatmadı… O zaman neredeydi ki sayın adaylar, “şeriatın kestiği parmak kanamaz” deyip, kabullenmişler miydi durumu?
Yoksa onur mücadelesi vererek, Rektörün görevinden alınması için, haklı gerekçeleri, üniversite kamuoyuna duyurup, gerekli mercilere duyurmuşlar mıydı alenen?
Bence, sorunlar karşısında nerede durulduğu önemlidir ve sorunu aşmak için sarf edilen çaba…
Gerisi hikâye…

Hani derler ya “Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” diye… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder